Toplumda ve Örgün Eğitimde Bilişim Teknolojileri
Bilişim teknolojileri okulun dışında kalan her alanda hayatımızı köklü bir şekilde etkilemekte ve değiştirmektedir. İş hayatından kişisel haberleşmeye, bilgi edinme biçim ve kaynaklarından oyun, eğlence ve müzik dinlemeye kadar hemen her alanda bilişim teknolojileri kullanılmaktadır. Birçok kurum bilişim teknolojilerinin kullanımında kendisine bir geçiş dönemi tanımlayarak daha “yumuşak” bir geçiş sağlamaya çalışmaktadır. Örneğin, pek çok resmi kurum iş ve işlemlerini online randevu ile gerçekleştirirken, bir taraftan da henüz toplumda bu teknolojiye ya da teknolojiyi kullanma becerisine sahip olmayan bireylerin de bulunduğu varsayımı ile online randevu alınmadan yapılan başvuruları/işlemleri de kabul etmektedir. Bazı kurumlar ise işlemleri tamamıyla online gerçekleştirmekte veya çeşitli konularda başvuruları tamamıyla online olarak almaktadır. Bütün bu gelişmeler sadece işlemlerin yapılış şeklini değil, düşünme biçimimizi, kurumlardan hizmet beklentilerimizi, sorunları ve çözümleri algılama biçimimizi ve davranışlarımızı etkilemektedir. Bugün Türkiye açısından değerlendirdiğimizde, büyük resimde bilişim teknolojilerinin kullanımında neredeyiz ve okullarımız bilişim teknolojileri yeterliklerini kazandırma konusunda kendilerini nereye konumlandırmış durumdalar?
TÜİK tarafından gerçekleştirilen Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırmasına (2016) göre toplumda bilişim teknolojilerinin kullanımı 2004 yılından 2016 yılına kadar sürekli bir şekilde yaygınlaşmaktadır. Hanelerde 2004 yılında bilgisayar kullanım oranı %23,6, internet kullanım oranı %18,8, internet erişim oranı %7,0’dan 2016 yılında bilgisayar kullanım oranı %54,0’a, internet kullanım oranı %61,2’ye, internet erişim oranı ise %76,3’e yükselmiştir. Diğer yandan işletmelerde bilgisayar kullanımı %95,9, internet erişimi %93,7 ve web sitesi sahipliği %66’ya ulaşmıştır.
2016 yılı itibariyle hanelerin %22,9’unda masaüstü bilgisayar, %36,4’ünde taşınabilir bilgisayar, %29,6’sında tablet bilgisayar ve %96,9’unda cep telefonu veya akıllı telefon bulunmaktadır. Bu veriler toplumda bilişim teknolojileri kullanımının ne kadar yaygınlaştığını göstermektedir. Ancak bu veriler toplumun geneline ait olup, eğitim durumu ve yaş grupları itibariyle bilgisayar ve internet kullanım oranlarına bakıldığında öğrenciler ve genç nüfus arasında kullanım oranlarının çok daha yüksek olduğu görülmektedir.
İşgücüne dahil olmayan ve halen eğitim öğretime devam eden nüfusta son üç ay içinde bilgisayar kullanım oranı %86,1, internet kullanım oranı ise %93’tür. Eğitim durumuna göre bilgisayar kullanım oranı bir okul bitirmemiş olanlarda %2,9, ilkokul mezunlarında %18,8, ortaokul mezunlarında %54,2, lise mezunlarında %72,2 ve üniversite mezunlarında %90,6’dır. Eğitim durumuna göre internet kullanım oranı bir okul bitirmemiş olanlarda %7,4, ilkokul mezunlarında %34,7, ortaokul mezunlarında %75,8, lise mezunlarında %86,4 ve üniversite mezunlarında %95,6’dır.
Yaş gruplarına göre bilgisayar ve internet kullanım oranları incelendiğinde, ileri yaşlarda kullanım oranlarının düştüğü görülmektedir. Bilgisayar kullanım oranı 16-24 yaş grubunda %68,4, 25-34 yaş grubunda %59,3, 35-44 yaş grubunda %48,6, 45-54 yaş grubunda %31,3, 55-64 yaş grubunda %16,1 ve 65-74 yaş grubunda %6,5’tir. İnternet kullanım oranı ise 16-24 yaş grubunda %84,3, 25-34 yaş grubunda %78,8, 35-44 yaş grubunda %65,4, 45-54 yaş grubunda %41,3, 55-64 yaş grubunda %21 ve 65-74 yaş grubunda %8,8’dir.
Hanelerin bilgisayar kullanımı ve internet erişimi oranları oldukça yüksek olmasına karşın bireyler bazında verilere göre bireylerin %45,1’i hiç bilgisayar kullanmamış, %38,8’i ise hiç internet kullanmamıştır. Burada internet kullanım oranının bilgisayar kullanım oranından daha yüksek olmasının bireylerin bir kısmının internet kullanımını akıllı telefonlar üzerinden gerçekleştirmelerinden kaynaklandığı düşünülebilir. Oranlar bir miktar farklı olmakla birlikte, OECD’nin Yetişkin Yeterliklerinin Uluslararası Değerlendirilmesi Programı (PIAAC) (2016) kapsamında yapılan araştırmada da benzer şekilde Türkiye’deki yetişkinlerin %35,6’sı daha önce hiç bilgisayarla tanışmadıklarını belirtmişlerdir. OECD ülkelerinde ise daha önce hiç bilgisayarla tanışmayan yetişkin oranı %10’dur. Türkiye’de bilgisayar kullanma oranının göreceli olarak düşük olmasına karşın, örgün eğitime devam eden nüfusun bilgisayarı ve interneti yaygın olarak kullanıyor olması, eğitim öğretim açısından “eğitimde teknoloji kullanımının” ötesinde; etkileri, sonuçları ve gereklilikleri açısından ele alınması gereken bir konudur.
Türkiye’de hanelerin yaklaşık %76’sında internet erişimi bulunduğuna göre, okul çağında bulunan nüfusun da en azından %76’sının internet erişiminin olduğunu varsayabiliriz. Hatta birçok ailenin okul çağındaki çocuklarının ihtiyaçları nedeniyle bilgisayar ve internet satın aldıkları dikkate alınırsa, öğrencilerin daha yüksek bir oranının evde internet erişimine sahip olması olası gözükmektedir. Yukarıda sunulan internet kullanım amaçları ötesinde Türkiye’de bireylerin bilginin veya enformasyonun ne kadarını hangi kaynaklardan edindiğine ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak ABD’de belirli aralıklarla tekrarlanan enformasyon tüketimi ile ilgili bir araştırma (Bohn ve Short, 2012), ortalama olarak bireylerin bir günde edindiği enformasyon toplamı içinde basılı kaynakların payının giderek azaldığını, bilişim teknolojilerinin payının ise arttığını göstermektedir. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü üzere bireyler bir günde ortalama olarak yazılı/basılı kaynaklardan bilgi edinmek için 0,60 saat (36 dakika) harcarken, bilgisayarda 1,93 saat (116 dakika) harcamaktadır.
[chart id=”1874″]
Bilgisayar ve internet kullanımının bu kadar yaygınlaşmasını, teknolojinin gelişmesinin ve yaygınlaşmasının doğal bir sonucu olarak görebiliriz. Okulda bilişim teknolojilerinin kullanımından veya öğrencilerin okulda internet erişim olanaklarından bağımsız olarak bilgisayar ve internet kullanımı yaygınlaşmaktadır. Bu yaygınlaşma bilginin edinildiği kaynakların da değişmesi anlamına gelmektedir. Örgün eğitim, hayatla birazcık olsun ilişkilendirilecekse, bilişim teknolojilerinin kullanımının bu kadar yaygınlaşmasına, öncelikli bilgi kaynağının sınıfın dört duvarının dışına çoktan çıkmış olmasına duyarsız kalması beklenemez. Okul söz konusu olduğunda yetişkinler sadece basılı kaynakları konuşurken, öğrencilerin bilgi kaynağı olarak basılı materyallerin dışındaki kaynakları ne ölçüde kullandıkları dikkate alınmamaktadır. Yetişkinler elektronik içerikler söz konusu olduğunda da sadece bir öğretim programına bağlı olarak kendi ürettikleri ve öğrencilere sundukları içeriklere odaklanmaktadır. Günümüzde dünya, çocukların akıllı telefon, bilgisayar veya tablet bilgisayarları üzerinden internet erişimlerinin olduğu her yerde parmaklarının ucu kadar erişilebilir hale gelmiş olmasına karşın, okul için hakim olan temel düşünme biçimi basılı veya elektronik ortamda “ders kitapları” şeklinde sağlanan kaynaklarla öğrencinin erişeceği veya maruz kalacağı bilginin sınırlanabileceği şeklindedir. Belki de yetişkinlerin çoğunluğu kendilerinin anlamakta veya kavramakta güçlük çektiği her şeye her yerde ve her zaman erişilebilirlikten korkarak okul içinde sınırlamalarla öğrenciler için güvenli bir alan oluşturduklarını da düşünüyor olabilirler. Bu düşünme biçimi öğrencilerin içinde yaşadıkları bilişim dünyasının gerçekliği ile örtüşmemektedir. Öğrencilerin ihtiyacı olan şey sınırlama değil, teknolojiyi güvenli ve etkili bir şekilde kullanma becerilerini geliştirmek ve teknolojiyi kullanarak günlük hayatta sorunlarını çözebilmektir. Diğer bir ifadeyle teknoloji yoğun ortamlarda problem çözme yeterliklerinin geliştirilmesidir.
Toplumun, özellikle de gençlerin ve öğrencilerin büyük çoğunluğu bilgisayar ve interneti kullanır hale gelmiştir. Bireylerin internet kullanım amaçları incelendiğinde kullanımın daha çok sosyal medya, internetten gazete okuma, video izleme, müzik dinleme, oyun ve eğlence alanlarında yoğunlaştığı görülmektedir. Ancak internetin haberleşme, çeşitli konularda bilgi edinme ve finansal işlemler dahil olmak üzere online kurumsal işlemler gerçekleştirmek gibi amaçlarla kullanımının da yaygın hale geldiği görülmektedir. Bireylerin internet kullanım amaçları arasında birinci sırada %82,4’lük oranla sosyal medya üzerinde profil oluşturma, mesaj gönderme veya fotoğraf vb. içerik paylaşma, ikinci sırada %74,5’lik oranla paylaşım sitelerinden video izleme ve üçüncü sırada ise %69,5’lik oranla online haber, gazete ya da dergi okuma yer almaktadır. Bireylerin %63,7’si müzik dinlemek, %40,8’i oyun indirmek veya oynamak, %33,7’si ise internet üzerinden TV izlemek amacıyla internet kullanmaktadır (TÜİK, 2016).
Bireylerin %65,9’u interneti sağlıkla ilgili bilgi arama (yaralanma, hastalık, beslenme, vb.), %65,5’i mal ve hizmetler hakkında bilgi arama, %47’si kendi oluşturduğu metin, görüntü, fotoğraf, video, müzik vb. içerikleri herhangi bir web sitesine paylaşmak üzere yükleme, %46,3’ü e-posta gönderme/alma, %41,3’ü internet üzerinden telefonla görüşme/ video görüşmesi yapma, %34,2’si web sitesi üzerinden bir doktordan randevu alma (sağlık kuruluşu veya hastane vb.), %31’i internet bankacılığı işlemleri yapma, %20,5’i seyahat veya seyahat ile ilgili konaklama için online hizmetleri kullanma, %20’si mal veya hizmet satışı, %14,2’si kişisel dokümanlarını internetteki bir alanda depolama ve %6,9’u İnternet üzerinden alınan mal ve hizmetler için ödeme hesabı kullanma (Örn. BKM express veya PayPal gibi) amacıyla internet kullanmaktadır. Bu veriler göstermektedir ki, toplumda haberleşme biçiminden müzik dinleme biçimine; televizyon veya film izleme biçiminden kurumlarla ilgili iş ve işlemleri gerçekleştirme ve çeşitli konularda bilgi edinme biçimine kadar günlük hayatın içindeki pek çok etkinlik bilişim teknolojilerinin yaygınlaşması ile değişikliğe uğramış durumdadır.
Bilişim teknolojilerinin bu kadar yaygın kullanılması ve hayatın hemen hemen her alanına girmiş olmasına karşın, Türkiye’de yetişkinlerin teknoloji yoğun ortamlarda bilişim teknolojilerini kullanma yeterlikleri göreceli olarak düşük kalmaktadır (TEDMEM, 2016). Diğer yandan yetişkinlerin uygulamaları, öğrencilerin bilişim teknolojilerini kullanmalarının öğrencileri nasıl etkilediğini de anlamaktan uzak gözükmektedir. 1980’li yıllarda eğitimin bilişim teknolojileri ile ilişkisi daha çok eğitimde teknolojinin kullanımı açısından ele alınmıştır. Bu bakış açısı öğrenciye bilgisayarı nasıl kullanacağını öğretmeye ya da dersin işlenişinde bir takım görsel işitsel materyaller kullanmaya odaklanmaktadır. Ancak 1980’li yıllardan sonra bu bakış açısı öğrencilerin bilişim teknolojileri ile iletişimini geliştirmeye; öğrencilerin bu teknolojileri kullanarak problemleri nasıl çözebileceklerine ilişkin bir düşünme biçimi geliştirmelerine ve bilgisayara yaptırmak istedikleri iş ve işlemleri düşünerek kurgulama ve tasarlama becerilerini geliştirmeye doğru evrilmiştir (Papert, 1993). Ne yazık ki uygulamada genel olarak 1980’li yılların bakış açısının devam ettiği görülmektedir.
Kuramsal boyutuyla bakıldığında, ortaokullarda “Bilişim Teknolojileri ve Yazılım” dersi ile liselerde “Bilgisayar Bilimi” derslerinin bilişim teknolojileri yeterliklerinin geliştirilmesinde öğrencinin bilgisayar ile iletişimini esas alan bir yaklaşımı benimsedikleri görülmektedir. Her iki dersin öğretim programı da öğretmenlere önemli ölçüde esneklik sağlamakta ve öğrencilerin bilişim teknolojilerini kullanarak akıl yürütme, problem çözme, bilgi-işlemsel düşünme becerilerini geliştirme ve işe koşmalarını amaçlamaktadır. Bu açıdan ele alındığında söz konusu programlar oldukça iyimser olmamızı sağlarken, öğrencilerin bilişim teknolojileri yeterliklerinin geliştirilmesini olumsuz etkileyecek bazı sorunların da dikkate alınması gerekmektedir. Bu sorunları şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Bilişim altyapısının yetersiz olması: Okullarda kullanılan bilişim teknolojilerinin ekonomik ömrünün 2,5/3 yıl; bilgisayarlar için yasal olarak 4 yıl ve yazılımlar için 3 yıl olduğu dikkate alındığında, birçok okulda bilgisayarların ekonomik ömrünü tamamladığı görülmektedir. Tablet bilgisayarların da henüz bütün öğrencilere dağıtımının yapılmadığı dikkate alındığında, “Bilişim Teknolojileri ve Yazılım” ve “Bilgisayar Bilimi” derslerinin uygulanmasında ciddi bir donanım sorunu ile karşı karşıya olunduğu görülecektir. Öğretim programlarında da belirtildiği üzere bu derslerin işlenişinde internet bağlantısının olması gerekir. Gerekli altyapının ve internet erişiminin sağlanmaması durumunda ise bu derslerden beklenen sonuç elde edilemez. Öğrencilerin bireysel olarak sahip oldukları taşınabilir bilgisayarlar, tablet bilgisayarlar ve akıllı telefonlardan yararlanılması kısmen bir çözüm olabilir. Bu derslerin etkili olması; genç nüfusun bilişim teknolojileri yeterliklerinin ve bilgi-işlemsel düşünme becerilerinin geliştirilmesi, okullarda bilişim teknolojileri altyapısının oluşturulmasına ve ekonomik ömrünü de dikkate alarak teknolojinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasına bağlıdır. Teknolojik altyapının oluşturulması ve sürekliliğinin sağlanması önemli bir maliyet getirir. Her yıl ortaokula ve liseye başlayan öğrenci sayısı yaklaşık olarak 2,500,000 civarındadır. Her bir öğrenciye tablet bilgisayar sağlanması senaryosu üzerinden hareket edildiğinde ortaya net bir maliyet çıkmaktadır. Bu maliyetin yıllık olarak bütçelendirilmesi gerekir.
2. Öğretim programlarının okulların gerçekliği ile uyuşmadığı algısı: Hemen hemen bütün derslerin öğretim programı için okul, sınıf ve öğrenci düzeyinde ihtiyaçlara ve farklılıklara uygun olmadığı eleştirisi yapılır. Merkezi olarak tasarlanmış hiçbir öğretim programı bu düzeyde farklılıklardan kaynaklanan ihtiyaçları karşılayamaz. Bunun tek çözümü öğretim programının bütün farklılıkları ve ihtiyaçları kapsayacak kadar genel ve geniş kapsamlı tutulmasıdır. Bu durumda da öğretmenlerin genel ve kapsayıcı olan öğretim programını kendi koşullarına göre uyarlama becerilerine; yerel düzeyde program geliştirme ve içerik oluşturma becerilerine sahip olmaları gerekir. Bu gerçek bir ikilemdir ve pratik olduğu kadar kuramsal çelişkileri de bünyesinde barındırır.
Öğrenci açısından zihinsel etkinlik, bir öğretim programını tasarlayanların kurguladığı ve istediği, açık bir şekilde tanımlanmış, bir gerçeklikten diğerine adım adım ilerleyen mantıksal bir sıra içinde gerçekleşmez (Papert, 1993). Programın uygulayıcıları bir taraftan öğretim programından bu mantıksal kurguyu ve açıkça tanımlanmış gerçekliği beklerken, diğer yandan bu gerçekliğin öğrencilerin öğrenmesinde ortaya çıkan zihinsel etkinliğin ve öğretmenin öğretme çabasında karşılaştığı karmaşıklığın gerçekliği ile uyuşmadığından yakınarak kendi içinde bir çelişki yaratırlar. Oysa diğer alanlarda olduğu gibi bilişim teknolojilerinin kullanımında da bilgiye erişmede ve bilişim teknolojilerini kullanırken düşünme biçimlerinde öğrenciler bir örnek mantıksal bir kurgu ve sıra izlemezler. Öğretmenler programın her okula, sınıfa ve öğrenciye uyması mümkün olmayan kurgusu ve tasarımı içinde kendilerine sağlanmış olan esnekliği kullanarak öğrencilerin becerilerinin gelişimine odaklanmalı ve programda öğrencilerine uygun şekilde uyarlamalar yapmalıdır. Bunun da ötesinde öğretmen, programın kendisine sunduğu esnekliği öğrencisine de sunmalıdır. Bu uyarlamaların niteliği ve sonuçları öğretmenlerin yeterliklerine ve becerilerine bağlıdır.
3. Öğretmen yetiştirme ile öğretim programlarının beklentileri arasında uyumsuzluk: Bilgisayar ve öğretim teknolojileri öğretmenliği (BÖTE) programlarının içeriğine bakıldığında dört yıllık öğretim süresince programlama ve tasarım konusunda oldukça sınırlı bir içerikle karşılaştıkları söylenebilir. Buna ek olarak bir de alan dışından öğretmen atama/görevlendirmeler hesaba katıldığında öğretim programlarının uygulanmasında ciddi bir yeterlik sorunu olduğu anlaşılmaktadır. Bilişim Teknolojileri ve Yazılım dersi ile Bilgisayar Bilimi dersinin amaçları, BÖTE programlarının içeriği ile birlikte değerlendirildiğinde amaçlar ve öğretmen yetiştirme programının içeriği arasındaki uyumsuzluk rahatlıkla görülebilir. İnternet tabanlı servislere erişim, problem çözme ve bilgi-işlemsel düşünme becerilerinin geliştirilmesi, akıl yürütme becerilerinin geliştirilmesi, açık kod yazılımları kullanarak temel programlama becerilerinin geliştirilmesi, algoritma tasarımına ilişkin anlayış geliştirerek sözel ve görsel olarak ifade edebilme, programlama ve robot programlama gibi beceriler öğretim programında yer almasına karşın, bu becerilerin geliştirilmesine yönelik öğretmen yetiştirme içeriğinin oldukça sınırlı kaldığı söylenebilir. Daha da önemlisi bilişim teknolojileri ile ilgili öğretim programlarında yer alan beceriler temel okuryazarlık, sayısal okuryazarlık ve bilimsel süreç becerilerinden bağımsız olarak ele alınamayacağından, bilişim teknolojileri alanında kazandırılması amaçlanan becerilerin disiplinlerarası bir yaklaşımla ele alınması gerekir. Matematik ve Fizik gibi derslerin BÖTE programlarında yer alması bu anlayışın bir ölçüde yansıması olarak görülebilir. Ancak uygulamalara ilişkin örnekler incelendiğinde, uygulamaların daha çok eğitimde bilişim teknolojilerinin kullanılmasına odaklandığı ve öğrencilerin konunun öznesi olmaktan çok nesnesi olarak ele alındığı görülmektedir.
Bütünde değerlendirildiğinde bilişim teknolojileri öğretmenliğinin okulda adeta bir destek hizmeti gibi algılanması temelde bir anlayış sorunu olduğuna işaret etmektedir. Bilişim teknolojileri alanının bu anlayıştan kurtulması büyük ölçüde BÖTE programlarının içeriğinin ve bu programlarda öğretmen yetiştirme biçiminin Bilişim Teknolojileri ve Yazılım dersi ile Bilgisayar Bilimi dersinin amaçlarını dikkate alarak yeniden konumlandırmasına bağlıdır. Bilişim Teknolojileri ve Yazılım dersi ile ilgili web ortamında paylaşılan uygulama içerikleri incelendiğinde, genel olarak uygulamaların dersin amaçlarını gerçekleştirmeden oldukça uzak olduğu görülmektedir. Az sayıda da olsa öğrencilerde bilgi-işlemsel becerileri geliştirmeye yönelik iyi örnekler de bulunmakla birlikte, iyi örneklerin yaygınlaştırılmasında sorun yaşanmaktadır. Bu iyi örneklerin yaygınlaştırılabilmesi için yukarıdan aşağıya “hizmetiçi eğitim programları” gibi geleneksel uygulamalar yerine, tabanda uygulamaların ve iyi örneklerin paylaşıldığı platformlar oluşturmak daha etkili ve daha maliyet etkin bir yöntem olarak kullanılabilir.
Toplumda ve işyerlerinde bilgisayar ve internetin kullanımı kendiliğinden yaygınlaşmaktadır. Ancak bu kullanımın teknoloji yoğun ortamlarda problem çözme becerilerinin gelişmesine katkı sağlaması ve bu yolla ekonomik olarak artı değer üretilmesi ile ilişkilendirilebilmesi genç nüfusun bilişim teknolojileri yeterliklerinin geliştirilmesine bağlıdır. Öğretim programlarının hazırlanmış olması, okullarda bilişim teknolojileri ile ilgili derslerin zorunlu veya seçmeli olarak okutulması bu derslerden beklenen sonuçların alınabileceği anlamına gelmez. Beklenen sonuçların alınabilmesi için öncelikle bu derslerin gerektirdiği bilgisayar ve internet altyapısının oluşturulması ve sürekliliğinin sağlanması, öğretmen yeterliklerinin geliştirilmesi ve öğretim programının uygulanmasında disiplinler arası bir yaklaşımla okula, sınıfa ve öğrenciye göre uyarlamaların yapılabilmesi gerekir. Her okulda internet bağlantısının olması öğrencilerin internete erişimi ile aynı anlama gelmediği gibi, okulda bilgisayar donanımının bulunması da öğrencilerin bilgisayara erişiminin olduğu anlamına gelmemektedir. Bu erişimin sağlanmadığı okul ortamında söz konusu derslerin varlığı da beklenen sonuçların gerçekleşmesini sağlamayacaktır. Bu nedenle, eksik olan altyapıyı ve donanımı sağlamak kadar, mevcut olan altyapı ve donanımın öğrencilerin tam erişimine sunulması önem arz etmektedir.
Toplumdaki bilişim teknolojileri kullanımı ile örgün eğitimdeki mevcut durum birlikte değerlendirildiğinde, okulun teknoloji yoğun ortamlarda bilişim teknolojileri yeterliklerini geliştirebilmek için bir paradigma değişikliğine ihtiyacı olduğu görülmektedir. Paradigma değişikliği, bir işi mekanik olarak yapmak ile aynı işi belirli bir algoritma veya verileri/meta verileri kullanarak, her zaman ardışık da olmayan parametreleri tanımlayarak bir elektronik aygıt aracılığıyla yapmak arasındaki düşünme biçimindeki farklılığı kavramayı gerektirir. Dördüncü sanayi devriminde elektronik sistemlerin birbiri ile iletişimi, bunun da ötesinde biyolojik sistemlerle elektronik sistemlerin iletişimi kurgulanırken, bu dönüşümün gerisinde kalınması düşünülemez. Paradigma değişikliğinin gecikmesi, toplumun bilişim teknolojilerinin pasif kullanıcısı konumunda kalmasına ve okul eğitiminin giderek toplumsal gerçeklikten daha uzaklaşmasına neden olacaktır. Bu paradigma değişikliğinin bilginin her yerde ve her zaman erişilebilir olduğu gerçekliği ile birlikte, öğrencilerin öğrenme ihtiyaçlarında, öğrenme biçimlerinde ve kapasitelerindeki çeşitliliği temele alması gerekmektedir. Bu temelden hareket edildiğinde bilişim teknolojileri öğrencilere öğretmede bir araç olarak görülmekten çıkacak ve öğrencilerin bilişim teknolojileri ile iletişim kurmalarını, teknolojiyi kullanarak düşünmelerini, öğrenmelerini ve üretmelerini sağlayacaktır.
Kaynaklar
Papert, S. (1993). Mindstorms: Children, computers, and powerful ideas. New York: Basic Books.
Bohn, R. ve Short, J. (2012). Measuring consumer information. International Journal of Communication, 6(2012), 980–1000.
TEDMEM. (2016). OECD yetişkin becerileri araştırması: Türkiye ile ilgili sonuçlar. Ankara: Türk Eğitim Derneği Yayınları.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2016). Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması (Sayı: 21779). http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1028 adresinden erişildi.