Eğitimin Piysalaşması ve Mesleki Eğitim

Eğitimin Piysalaşması ve Mesleki Eğitim

Meslek kavramı ülkemizde, ekonomik getiri ve ülke ekonomisi üzerinden açıklanmaya çalışılmaktadır. Alt gelir grubundaki aileler meslek okullarını kısa yoldan hayata atılmanın yolu olarak görürken, orta ve üst gelir grubuna mensup aileler eğitimi bir yatırım alanı olarak değerlendirmektedir. Okul başarısı düşük olan çocuklar meslek okullarına gider stereotipi bu durumu pekiştirmektedir. Önemli olan, çocukların ilgi ve yeteneği değil, ekonomik getiridir. Sonuçta, mesleki okulların giriş puanı düşük, akademik okulların puanı yüksek olmaktadır. Giriş sınavlarında meslek okullarına uygulanan katsayının kaldırılması ciddi bir farklılaşma doğurmamıştır. Oysa mesleki eğitimin gelişmemesi yıllarca katsayıyla ilişkilendirilmiştir. Mesele meslek okullarının sayısının artması veya katsayıların kalkmasıyla ilgili olacak kadar basit değildir. Yeterli hizmet ve sanayi yatırımlarının ve istihdam olasılığının olmadığı bir ülkede mesleki eğitim okullarının sayısını artırmak değil azaltmak gerekir. Mezunlarının iş bulamadığı, bulanların asgari ücrete veya sosyal güvenceden yoksun işlere mahkum olduğu bir düzende meslek okullarının sayısının fazla olması bu okullara güvensizliği körükler. Mesleki eğitimin yetersizliğinden şikayet eden kuruluşlar asgari ücret yerine yoksulluk sınırının üzerinde bir ücret verirlerse meslek okullarına bakışın değişeceği görülebilir. Sorun, nitelikli eleman yetişmemesi veya katsayı meselesi değildir. Ülkemizde başarıyla işleyen çok sayıda meslek okulu bulunmaktadır. Arz, talep, istihdam ve ücret dengeleri yerine oturduğunda, meslek okulu mezunları rahatlıkla reputasyonu yüksek işler bulabilmektedir. Almanya gibi ülkelerin mesleki eğitim veya 4+4+4 sistemi için örnek verilmesi alakasız karşılaştırmalara yol açabilmektedir. Yüzlerce dünya markası olan ve özellikle sanayide dünya çapında bir alt yapısı olan Almanya ile Türkiye’yi karşılaştırmak doğru olmayacaktır.

Mesleki eğitimi, hatta genel eğitimi küresel ekonomiye adapte olmanın ve üretimin bir aracı olarak değerlendiren indirgemeci anlayışlar eğitimin doğasını bozmaktadır. Bu yaklaşım eğitimi piyasalaştırmakta ve araçsallaştırmaktadır. Sonuçta eğitim asıl amacından uzaklaştırılmakta ve bireysel yarar ile toplumsal yarar dengesi sarsılmaktadır.