Dördüncü Sanayi Devrimi ve Eğitim
Dördüncü sanayi devrimi, 2 Nisan 2016’da düzenlenen “Türkiye’nin Geleceğine İnanıyoruz: Geleceği Okuyoruz” konulu IV. Uluslararası Eğitim Forumu’nda, gelecek hakkında konuşurken sıkça kullanılan bir kavramdı. Birinci sanayi devriminde üretimi mekanize hale getirmek için su ve buhar kullanıldı. İkinci sanayi devriminde büyük ölçeklerde üretim yapabilmek için elektrik kullanıldı. Üçüncü sanayi devriminde ise elektronik ve bilgi teknolojileri kullanılarak üretimde otomasyon sağlandı. Bu dönemde üretim sürecinin pek çok aşamasında insanın yerini makineler aldı. Şimdi dördüncü sanayi devriminden söz ediyoruz. Fiziksel dünya ile dijital yapılar-sistemler ve biyolojik varlıklar arasındaki ilişkilerin yeniden kurgulandığı, makinelerin birbiri ile iletişim içinde olduğu ve bilgi teknolojilerini kullanarak aklımıza gelebilecek her şeyin birbiri ile ilişkilendirildiği ağlar oluşturuluyor. Bilgi teknolojileri ve yapay zekanın kullanımındaki gelişmeler aracılığıyla makinelerin birbiri ile iletişim kurarak karar verme kapasitelerinin katlanarak arttığı bir dönem yaşıyoruz. Bazılarına göre dördüncü sanayi devrimi henüz başlamak üzere. Bazılarına göre ise dördüncü sanayi devrimi çoktan başladı ve biz şu anda onun içindeyiz. Dördüncü sanayi devrimi hayatın bütün alanlarını; nasıl yaşadığımızı, nasıl çalıştığımızı ve diğer insanlarla ilişkilerimizi önemli ölçüde etkileyecek bir gerçeklik.
Dördüncü sanayi devriminin ortaya çıkaracağı değişimin boyutu, kapsamı ve karmaşıklığı insanlık için hayatın her alanında yeni fırsatlar kadar kaygıları ve rahatsızlıkları da tartışmaya açmaktadır. Üçüncü sanayi devriminden deneyimlerimiz, üretimde insanların yerine makinelerin kullanabileceğini göstermişken, dördüncü sanayi devrimi makinelerin insan girdisi olmadan birbiri ile iletişim kurabileceği bir dönemi başlattı. İnsanın ürettiği dijital sistemlerin insanın fiziksel etkilerine tepki verme evresinden biyolojik ve duygusal durumlarına da tepki vermesine doğru evrildiğini görüyoruz. Bugün gelinen noktada ise, insan zihninin yapabileceği öngörülen tüm işlemler ve işler algoritmalar oluşturularak robotlar veya dijital sistemler tarafından yapılabilmektedir.
Dördüncü sanayi devrimi nasıl öğrendiğimiz ve öğrettiğimiz konusunda da çok şeyi değiştirecek bir ekosistemin oluşmasını kaçınılmaz hale getirmektedir. Bir taraftan örgün eğitim sistemi içinde henüz temel altyapı sorunlarının çözülememiş olmasından kaynaklı yaygın ikili öğretim uygulamaları ve öğretmenlerin niteliğinin geliştirilmesi gibi temel sorunlarla baş etmeye çalışırken, diğer taraftan öğretme ve öğrenmenin bağlamı, kapsamı ve nasıl gerçekleştiğine ilişkin esaslı değişikliklerle yüzleşmek durumundayız.
Üçüncü sanayi devrimi ile bilişim teknolojilerinin ve internet erişiminin öğrenmede sınırları ortadan kaldırdığını düşünüyoruz. Dördüncü sanayi devriminde çok daha fazlasının işaretlerini görebiliriz. Örneğin yakın bir gelecekte öğrencilerin bir yabancı dilde konuşmayı, okumayı ve yazmayı öğrenmelerine ihtiyaç olacak mı? Bugünkü şekliyle bir otomobil kullanmayı öğrenmeye ihtiyaç olacak mı? Sürücüsüz ulaşım araçları, yapay zekayı kullanan sistemler, farklı dillerde konuşulanları anlık olarak çeviren ve birbirinin dilini bilmeyen insanların yüz yüze veya uzaktan anlık olarak iletişim kurmasını sağlayan sistemler, avukatların yerini alabilecek robotlar, bilgiyi ihtiyacımıza göre yapılandırabilen öğrenme sistemleri gibi pek çok yeniliğin ve teknolojinin önemli ölçüde gelişme kaydettiğini biliyoruz. Okullarda teknolojiyi kullanmayı öğrenmenin yerini öğrenme için teknolojiyi kullanma almaktadır. Öğrenmenin içeriğinin, hızının ve stratejilerinin öğrenciye göre uyarlanabildiği sistemler oluşturulmaktadır.
Dördüncü sanayi devrimi ile birlikte, üçüncü sanayi devrimi döneminde çokça yaşadığımız geleneksel eğitim – gelecek için eğitim ikilemi ekseninde şekillenen tartışmalar da artarak devam etmektedir. Ancak herhangi bir sorunu böyle bir ikilem ekseninde ele almak çoğunlukla sorunun çözümünü de iki seçenekten birine indirgemek anlamına gelir. Oysa sorunun da çözümün de doğası böyle bir ikileme uygun gözükmemektedir.
Dünya Ekonomik Forumu’nda dördüncü sanayi devrimi tartışılırken, bu devrimin gerektirdiği beceriler de karmaşık problem çözme, eleştirel düşünme, yaratıcılık, insanları yönetme, diğer insanlarla eşgüdüm sağlayabilme, duygusal zeka, yargı ve karar verme, hizmet oryantasyonu, müzakere ve bilişsel esneklik olarak tanımlanmıştır. Bu beceriler 21. yüzyıl becerileri olarak yaklaşık 20 yıldır tartışılan becerilerle de ilişkili gözükmektedir. Ne yazık ki, geçmişte 21. yüzyıl becerileri olarak tanımlanan becerilerin her birini bir ders olarak tasarlama ve hatta “21. yüzyıl becerileri” adı altında dersler tasarlama gibi sığ yaklaşımlara tanıklık ettik. Bunun da ötesinde okuma yazma ve matematik gibi temel derslerin yerine bu becerilerle adlandırılan derslerin ve öğretim programlarının tasarlanması gibi ikilemler üzerinden tartışmalar yaşanmaktadır. Oysa problem çözme, yaratıcılık, eleştirel düşünme, karar verme gibi becerilerin geliştirilmesi büyük ölçüde okuma yazma, matematik, fen bilimleri gibi geleneksel alanlarda becerilerin üst düzeyde gelişmiş olması ile ilgilidir. Dijital devrimin yaşandığı dünyada bilgi de en azından geçmişte olduğu kadar gereklidir. Ancak tek başına yeterli değildir. Bilgi daha önce hiç olmadığı kadar karmaşıklaşmış bir dünya ile ilişkilendirilmek zorundadır. Bu ilişkilendirme, temel yetkinliklerde iyi bir bilgi ve beceri tabanı oluşturmakla birlikte, gençlere mühendislik ve bilişim teknolojilerinden sahne sanatlarına ve mutfak sanatlarına kadar geniş bir yelpazede eğitim fırsatları sunmakla sağlanabilir.
Eğitim daha önceki sanayi devrimlerinde de önemli bir role sahip olmuştu. Ancak özellikle birinci ve ikinci sanayi devrimine kıyasla dördüncü sanayi devrimi toplumun geniş kitlelerinin temel yetkinlikleri kazanmanın ötesinde problem çözme, eleştirel düşünme, yaratıcılık, insanları yönetme, diğer insanlarla eşgüdüm sağlayabilme, duygusal zeka, yargı ve karar verme, hizmet oryantasyonu, müzakere ve bilişsel esneklik gibi becerilere sahip olmalarını zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluk kaliteli bir eğitimin nüfusun tamamı için erişilebilir kılınması ile karşılanabilir. Teknolojiyi kullanabilmenin ötesinde, teknolojinin sunduğu öğrenme platformlarını yaşam boyu öğrenme ve değişen koşullara göre becerileri geliştirme amacıyla kullanabilmek yakın gelecekte nüfusun tamamı için bir ihtiyaç olacaktır. Genç nüfusa bu becerileri kazandırmada yetersiz kalan toplumlar dördüncü sanayi devriminin öncüleri ve kazananları olma değil kurbanları konumuna düşme riski ile karşı karşıya kalacaktır.
İş yaşamında artan ölçüde insanların yerini insan yapımı sistemlerin alması, bu sistemlerin birbiriyle ilişkileri, insan yapımı sistemlerin karar verme kapasitesinin oluşturulması gibi gelişmeler eğitim sistemleri için yeni güçlükler ortaya çıkarmaktadır. Eğitimciler, dördüncü sanayi devrimi için tanımlanan becerilerin ne anlama geldiğini, nasıl kazandırılacağını, bu becerilerin teknoloji ile ilişkisini ve bu becerilerin kazandırılmasında teknolojinin nasıl kullanılabileceğini keşfetmeye çalışmaktadır. Temel insani değerlerle birlikte dördüncü sanayi devriminin gerektirdiği becerilerin kazandırılması tanımlanmış rutin öğretme ve öğrenme etkinliklerinden daha çok teknolojinin bilişsel görev ve süreçlere destek sağladığı bir öğrenme ekosistemi oluşturulmasını gerektirmektedir. Öğrencilerin bu ekosistem içinde bilgiyi ve teknolojiyi gerçek problemleri çözmek için kullanacakları deneyimler yaşamaları belirli bir bilgiyi edinmenin ötesinde geleceğe taşıyabilecekleri beceriler edinmelerini sağlayacaktır.