COVID-19: Okulların Kapatılması ve Sonrası

COVID-19: Okulların Kapatılması ve Sonrası

“Bazı kurumların yegâne gündemi kısa dönemde ayakta kalmak. Diğerleri oluşan sisli havada, kriz geride kaldığında ve her şey normale döndüğünde, kendini nasıl konumlandıracağını anlamak için etrafına bakınıyor. Soru şudur ki; normal nasıl bir şey olacak, neye benzeyecek? ”Krizin ne kadar süreceğini kimse söyleyemediğine göre, krizden sonra karşılaşacağımız şey geçtiğimiz yıllarda geride bıraktığımız normale benzeyen bir şey olmayacak.” 1

Ian Davis bu ifadeleri 2009 yılında ekonomik krizden sonraki normal durumu tanımlamaya çalıştığı yazısının giriş kısmında kullanmıştı. COVID-19 salgının başlangıç günlerinde salgının olası ekonomik etkileri için daha önceki ekonomik krizlerle karşılaştırmalar yapıldığını gördük. Ancak kısa süre içinde salgının yayılmasını önlemek amacıyla işletmelerin kapatıldığı, okullarda eğitime süre belirtmeksizin ara verildiği, ülkeler arası ve şehirler arası ulaşıma kısıtlamalar getirildiği, karantinaların uygulanmaya başladığı görüldükçe COVID-19’un olası etkilerinin yakın tarihlerde yaşanan ekonomik krizlerin etkileri ile kıyaslanamayacak ölçekte olacağı anlaşıldı. Mart ayı içinde ve Nisan ayına gelindiğinde salgının artık bütün dünyaya yayıldığını gördük. Başlangıçta salgını pek de ciddiye almayan bazı ülkelerin veya kurumların da kendilerini daha hazırlıksız olarak bir kaosun içinde bulduklarına tanık olduk. Şu anda bazı kurumların değil tüm bireylerin, toplumların, kurumların ve ekonomilerin yegâne gündemi ve önceliği ayakta kalmak, hayatta kalmak. Bugün hayatta kalmak öncelikli olarak insan sağlığı için, ikincil olarak ise ekonomiler için kullandığımız bir deyim. Diğer yandan, salgının oluşturduğu ilk şaşkınlığı atlatmaya başladığımız andan itibaren salgın sona erdiğinde ne olacağını ve ne yapacağımızı da anlamaya çalışıyoruz.

COVID-19 salgını yeryüzü genelinde ekonomileri, eğitim sistemlerini, toplumsal ve bireysel yaşamı derinden etkilemeye devam ediyor. Bu salgının hem yaygınlığının hem de etkilerinin derinliğinin, insanlığın yakın tarihte karşılaştığı en büyük kriz olduğunu söyleyebiliriz. Salgının ne zaman sona ereceği konusunda farklı tahminler ve bilimsel görüşler olmakla birlikte, salgının etkilerinin salgın sonrasında da devam edeceği anlaşılmaktadır. Bu konuda Türkiye’de ve uluslararası alanda çabalar öncelikle sağlık odaklı olmakla birlikte, salgının ekonomi, eğitim, toplumsal ve bireysel yaşam üzerinde yıkıcı etkilerini kontrol edebilmeye odaklanmaktadır.

COVID-19 salgını ekonomilerde büyük kayıplara yol açıyor. OECD tarafından 26 Mart 2020 itibarıyla yapılan ilk tahminlere göre COVID-19 ile mücadele amacıyla işletmelerin kapatılmasına bağlı olarak 2020 yılında OECD ülkelerinde Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın (GSYİH) yaklaşık %15 ile %35’ini oluşturan hizmet veya mal üretimi yapan sektörleri doğrudan etkileyeceği beklenmektedir 2. Türkiye için tahmin yaklaşık %23-%24 civarında. İş yerlerinin kapatılması sebebiyle üretim kaybının 2020 yılı için GSYİH üzerinde oluşturacağı etki ise daha önceki GSYİH büyüme tahminlerinde ortalama %5-%6 puan civarında bir düşüşe sebep olacağı şeklinde. Bu tahminler salgının yayılmasını önlemek amacıyla alınan tedbirlerin süresi uzadıkça revize edilmekte, pek çok ülke için 2020 yılında GSYİH’da büyüme değil küçülme yaşanacağı ve ekonomilerde kayıpların daha da artabileceği tahmin edilmektedir. COVID-19 ile mücadelenin kapsamı, etkilenen iş yerlerinin sayısı ve hükümetlerin aldığı tedbirler sürekli değiştiğinden, ekonomilerin ne ölçüde etkileneceğine dair tahminler de değişecektir. Bugünlerde ekonomilerin kademeli olarak tekrar işlemeye başlamasına yönelik açıklamalar ile ihtiyatlı bir toparlanma beklentisi oluştuğunu da söyleyebiliriz.

OECD Genel Sekreteri, diğer pek çok uluslararası kuruluş tarafından yapılan açıklamalara paralel olarak, mevcut ve gelecekteki şoklara karşı bağışıklık geliştirmek için G20 ülkelerinin liderlerine altı başlıktan oluşan bir çağrıda bulundu 3:

  1. Sağlık sistemlerini ve epidemolojik sistemleri yeniden yapılandırın.
  2. Parasal, mali ve yapısal politikalar dahil olmak üzere bütün makro-ekonomik kaldıraçları harekete geçirin.
  3. Ticaret sınırlamalarını, özellikle de çok ihtiyaç duyulan tıbbi malzemeler üzerindeki sınırlamaları kaldırın.
  4. Kırılgan, gelişmekte olan ve düşük gelirli ülkelere destek sağlayın.
  5. Çalışanları, istihdam edilmiş veya işsiz kalmış-en kırılgan durumda olan- tüm bireyleri desteklemek için iyi uygulamaları hayata geçirin ve diğer ülkelerle paylaşın.
  6. En çok etkilenen sektörlerde destek paketleri ile işletmelerin batmamasını, özellikle de küçük ve orta ölçekli işletmelerin hayatta kalmasını sağlayın.

Bu çağrıda odak noktası insan sağlığının korunması, uluslararası işbirliğinin gerekliliği ve işlerin ve istihdamın sürekliliğinin sağlanması. Üretimin durması, işlerin kaybedilmesi ve istihdamın sürdürülememesi, salgın sona erdiğinde bu işlerin ve üretimin bir kısmının kaldığı yerden devam edememesi anlamına gelebilir. Bu nedenle bu olağanüstü süreçte işlerin ve istihdamın sürekliliğinin sağlanması için destek mekanizmalarının oluşturulması son derece önemli görülmektedir.

Türkiye’nin salgının yayılma hızının yavaşlatılmasına yönelik işyeri kapatma ve diğer tedbirlerden hangi ölçekte etkileneceğini henüz rakamlarla bilemiyoruz. Eğitim sektörü, turizm sektörü, karayolu ve hava yolu ulaşımı gibi pek çok sektörde küçük ve orta ölçekli işletmeler ya tamamıyla kapatılmış ya da oldukça sınırlı kapasite ile çalışmaktadır. COVID-19 salgınının ne kadar süreceğini de henüz bilmiyoruz. Diğer ülkeler gibi Türkiye de öncelikle salgının yayılma hızını kontrol edebilmeye, sağlık sisteminin işleyişini sürdürebilmeye, gıda tedarik zincirinde akışı sürdürmeye ve kamu düzenini sağlamaya öncelik vermektedir. Diğer yandan ekonomik sürdürülebilirliği sağlayabilmek, iş veya gelir kaybı yaşayan bireyleri ve aileleri destekleyebilmek için çeşitli parasal ve mali tedbirler alınmaktadır. Gelinen noktada salgını geride bıraktığımızda ekonomide, çalışma ve üretim yapılarında, işlerde ve istihdamda pek çok şeyin eskisi gibi olmayacağı giderek daha belirgin şekilde görülebiliyor. Kuşkusuz ki, yaşanan ekonomik sorunların, salgının üretim ve ekonomideki etkilerinin eğitim öğretime ve okullara yansımaları da devam edecektir.

Okullar kapandı, eğitim sistemleri durma noktasına geldi. Toplumun ve bireylerin paniğe kapılmadan tedbirleri uygulaması ve davranışlarını kontrol edebilmesi son derece önemli. Bu nedenle, şok etkilerini en aza indirgeyebilmek adına bazı tedbirler kademeli olarak uygulanabilir ve açıklanabilir. Ancak bazı gerçeklikleri kabul ederek, COVID-19 salgınının zorunlu kıldığı tedbirler için mevcut veriler ışığında en uygun kararların hızlı bir şekilde ve zamanında alınması, kamuoyu ile paylaşılması ve etkili bir şekilde uygulanması da eğitim sistemlerinin sınavı olacaktır.

Öncelikle şunu kabul etmek durumundayız ki, COVID-19 küresel bir salgın ve okulların kapanması da küresel bir olgu. Dünyada eğitim durdu. Nisan ayı başında okul öncesi eğitimden yükseköğretime kadar tüm okulları kapatan ülke sayısı 193 oldu. Diğer birkaç ülkede ise yönetim yapısı itibarıyla okulların çoğunluğu yerel düzeyde kararlarla kapatıldı. Toplamda okulların kapatılmasından etkilenen öğrenci sayısı 1 milyar 724 milyonu aştı. Okulları kapatan ülkeler eğitim öğretime uzaktan öğrenme araçlarıyla devam etme kararı aldı. Ülkelerin teknolojik altyapı ve imkanlarına göre uzaktan öğrenme; basılı öğretim materyalleri, radyo yayınları, televizyon yayınları, çevrimiçi öğretim içerikleri veya çevrim içi etkileşimli canlı dersler gibi araçlardan biri veya birden fazlası kullanılarak gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Uzaktan öğrenme sadece kriz durumunda öğrenmenin sürekliliğini sağlamak, öğrencilerin uzun süreli öğrenme kayıplarının oluşmasını önlemek amacıyla alınan bir tedbir olarak görülmektedir. Bu kabuller “el ile gelen düğün bayram” gibi bir yaklaşımla ataleti meşru kılmamalı, küresel ölçekte bir krizin boyutunun daha iyi anlaşılmasına, diğer ülkelerin, toplumların aldığı tedbirlerin izlenmesine ve alınacak tedbirlerde uluslararası deneyimlerden yararlanılmasına katkı sağlayacak bir bakış açısının oluşturulmasına zemin hazırlamalıdır.

Pek çok ülke okulları süre belirtmeden kapattığını duyururken, bazı ülkeler de 2019-2020 öğretim yılının geriye kalan kısmında okulların kapalı olacağını duyurmuştur. Çin, Danimarka, Norveç, Fransa, Almanya ve Avustralya okulları yeniden açmaya veya kısmen açmaya hazırlanmaktadır. Ancak okulların açılması konusu, sosyal mesafenin korunması tartışması ve okulların açılmasının salgının yayılmasına olası etkileri üzerinde tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Türkiye’de ise Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullar Nisan ayı sonuna kadar kapatılırken, üniversitelerin ikinci yarıyılın geriye kalan kısmında kapalı olacağı ve uzaktan eğitim araçları kullanılarak dönemin tamamlanacağı açıklanmıştır. Üniversite öncesi eğitim kademelerinde ise 30 Nisan 2020 sonrası nasıl bir yol izleneceği henüz bilinmemektedir.

Türkiye’de nüfusun yaklaşık 3,2’de biri öğrenci ve bu ölçekte bir nüfusa uzaktan eğitim vermek ilk defa karşılaştığımız bir sorun. Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 83 milyon, toplam öğrenci sayımız ise yaklaşık 25 milyon 650 bin. Yükseköğretimde yaklaşık 7,5 milyon öğrenci var. Okulöncesi eğitimden lise sona kadar ise yaklaşık 18 milyon öğrencimiz var. İlkokul, ortaokul ve lise toplamında yaklaşık 16 milyon 550 bin öğrenciye uzaktan eğitim vermek durumundayız. Ortaokul ve lise seviyelerinde yaklaşık 1 milyon 579 bin öğrenciye açık öğretim verme tecrübemiz var. Üniversite seviyesinde ise yaklaşık 3 milyon 963 bin öğrenciye uzaktan eğitim veya açık öğretim verme tecrübesine sahibiz. Bu tecrübeye rağmen ilk defa eğitim sisteminin tamamında uzaktan öğretim yapmak zorunda kaldık. Sistem özellikle K-12 seviyesinde yüz yüze eğitime göre tasarlanmış durumda. Açık öğretim ise temelde çağ nüfusu dışında, istisnai şartlara sahip bireylerle sınırlı olarak tasarlanmış olup, açık öğretimdeki sınavlar da öğrenciler bir salonda toplanarak, yüz yüze gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla açık öğretim veya uzaktan öğretim ölçme değerlendirme dahil bütün boyutlarıyla uzaktan eğitim olarak tasarlanmamıştır. Bu koşullarda Türkiye’de eğitim sisteminin COVID-19 salgını sebebiyle okulların kapatıldığı dönemde eğitim öğretimi bütün boyutlarıyla uzaktan eğitim olarak gerçekleştirmesi beklenemez ve bu mümkün de değildir.

Dünya COVID-19’un eğitimde sebep olduğu sorunların üstesinden gelmek için acil durum önlemleri alıyor. Çocukların ve toplumun sağlığını korumak amacıyla salgının yaygınlaşma hızını düşürmek veya salgını önlemek amacıyla okulların kapatılması bir acil durum önlemidir. Bu acil durumda ülkeler radyo, televizyon, çevrim içi dersler, sanal sınıflar gibi yollarla öğrenmenin sürekliliğini sağlamaya çalışıyor. Ancak çoğu yerde alt yapı, internete erişim ve teknolojik imkanlarda yetersizlikler tüm öğrencilerin uzaktan eğitim almasında güçlük yaratıyor. Bu noktada uzaktan öğrenme araçlarıyla verilen derslerin nasıl kredilendirileceği konusu, özellikle K-12 seviyesinde belirsizliğini koruyor. Uzaktan öğrenme araçları üzerinden alınan derslerin ölçme ve değerlendirmesinin nasıl olacağı, okulların dönemin geriye kalan kısmında kapalı olması halinde ikinci yarıyılın derslerinden nasıl geçmiş sayılacakları veya nasıl sorumlu tutulacakları bilinmiyor. Eğitim sistemleri küresel ölçekte bir krizle karşı karşıya ve hızlı bir şekilde çözüm üreterek, yapılabilecek olanın en iyisini yapmaya çalışarak öğrenme kaybını önlemeye veya en aza indirmeye çabalıyor.

Ülkeler öğretim yılının ve sınav takviminin yeniden düzenlenmesine öncelik veriyor. Uzaktan öğrenme imkanlarının kullanılması ile birlikte, okulların kapalı kaldığı dönemdeki öğrenme kaybının telafisi ve bir sonraki öğretim yılının başlangıcı için yıllık öğretim takvimlerinde ve sınav takvimlerinde yeni düzenlemeler yapılmaktadır. Özellikle üniversiteye geçiş sınavlarının tarihlerinin değiştirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Pek çok ülke sınav takvimlerinde değişikliğe giderken, bazıları sınavların formatında değişiklik yapılacağını duyurmuş, bazıları ise bu yıl yapılacak okul sınavlarının ve merkezi sınavların tamamen iptal edildiğini; son sınıf öğrencilerinin mezun, ara sınıflardakilerin ise bir üst sınıfa geçmiş sayılacağını açıklamıştır. Türkiye’de LGS ve YKS kapsamında yapılan değişiklikler de kamuoyuna açıklandı. YKS Temmuz ayına ertelenirken, LGS tarihinde henüz bir değişiklik yapılmadı.

Ülkeler okulların kapanması ve öğrencilerin evde öğrenmeye devam etmesinin aileler üzerinde oluşturduğu baskıyı azaltmaya çalışıyor. Bazı ülkelerde anne babanın evde çocukla birlikte olması mümkün olmayan durumlarda çocukların gün içinde bakımı için sınırlı sayıda okulu açık tutulmaktadır. Aileler bir anda evde kendilerini çocuklarına öğretmenlik yapmak durumunda buldu. Pek çok aile çocuğa nasıl destek olacağının ve onun öğrenmesi için ne yapabileceğinin stresi altında. Bu stresi azaltmak için ülkeler ailelere çevrim içi pedagojik destek sağlıyor. Öğretmenlerin anne babalara destek olması için iletişim kanalları oluşturmaya çalışıyorlar. Bu süreçte anne babaların eğitimi ayrı bir önem taşıyor.

Ülkeler, öğrencilerin uzunca bir süre evde kapalı kalmalarının ve sosyal izolasyonun öğrenciler üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaya çalışıyor. Bunun için internet veya televizyon aracılığıyla kayıtlı dersleri sunmanın yanında, canlı interaktif derslerle öğretmen ve öğrencilerin sanal ortamda buluşması sağlanmaktadır. Öğretmenlerin öğrencilerle iletişiminin sürekliliğini sağlayacak iletişim kanalları oluşturulmaktadır. Öğrencilerin sınıf arkadaşlarıyla arasında etkileşimi mümkün kılan iletişim kanalları devreye sokulmaktadır.

COVID-19 sonrası okullar yeniden açıldığında “normal” eğitim nasıl olacak? Özellikle sosyal medya üzerinden paylaşımlarda “salgın sonrası hiçbir şeyin aynı olmayacağı” toplumun her kesiminden insanlar tarafından dile getirilmektedir. Ancak bunu ifade etmede, pek çok ülkedeki durumu inceleme, veri toplama ve bu verileri değerlendirme kapasitesine sahip kurumların oldukça ihtiyatlı bir yaklaşım sergiledikleri ve kriz sonrası için uyarılarda bulundukları görülmektedir. COVID-19 salgını gibi olağanüstü bir kriz alışılagelmiş düşünme biçimlerini, eğitim öğretim uygulamalarını, öğretimin süresi ve yapısı dahil pek çok şeyin esaslı bir şekilde sorgulanmasını sağlayabilir. Başlangıçta kriz sona erdiğinde ne olacağını düşünmeye fırsatımız olmayabilir ama süreç ilerledikçe bu süreçte alınan kararların, bu kararların niteliğinin, ne yaptığımızın veya yapmadığımızın kriz sonrası için olumlu ya da olumsuz sonuçları olacağını dikkate almak zorundayız. Kriz sonrası normalin ne olacağı konusunda ütopya veya aksine distopya niteliğinde öngörüler oldukça cazip de gelebilir. Ancak ütopik ve distopik öngörüler dışındaki öngörüleri de dikkate almamız ve gerçekçi bir gelecek öngörüsü oluşturmamız gerekmektedir.

Uzaktan öğrenme salgın sürecinde uygulandığı haliyle yüz yüze eğitim öğretimin yerini alamamıştır. Bu geçici ve kısa süreli durumda bile uzaktan öğrenmenin, mevcut koşullarda, yetersizlikleri gün ışığına çıkmıştır. Bu durum uzaktan öğrenmeyi savunanlar için, her ne kadar uzaktan öğrenmenin uygulanışında eksiklikleri veya hataları anlatmaya çabalasalar da bu çabaları göz ardı edilerek, aleyhte bir durum olarak bile değerlendirilebilir. Ancak salgını geride bıraktığımızda pek çok öğretmen uzaktan öğretme-öğrenme araçlarını daha önce hiç kullanmadıkları kadar kullanmış, yeni tecrübeler ve beceriler edinmiş olacaklar. Kısacası herkes uzaktan eğitimi biraz tecrübe etmiş ve uzaktan öğretme ve öğrenmeye biraz da alışmış olacak. Dolayısıyla kriz sonrası yeni bir denge oluşacak; yüz yüze eğitimle uzaktan eğitimin iyi bir bileşimi ile eğitim öğretim süreçlerini yeniden kurgulama, bilişim teknolojilerini öğrenme amacıyla daha etkili kullanabilme fırsatı yakalanabilir. Bu nedenledir ki, kriz sonrası okullarda öğrenme ortamı uzaktan öğrenme araç, yöntem ve içeriklerinin de dahil edildiği yeni bir biçime evrilebilir. Diğer yandan uygulama gerektiren, öğretmen-öğrenci etkileşiminin, geleneksel haliyle usta-çırak ilişkisinin önemli olduğu alanlarda uzaktan öğrenme henüz bir çözüm olmaktan uzak gözükmektedir.

Salgın sadece okulların değil işyerlerinin de kapanmasına neden oldu. Pek çok işin, özellikle hizmet sektöründe, bilişim teknolojilerini kullanarak daha etkili bir şekilde yapılabildiği tecrübe edildi. İş yerlerinin bir kısmı, her ne kadar konunun sosyo-psikolojik boyutu da olsa, kriz sonrası uzaktan çalışma biçimlerini daha yaygın kullanmaya yönelebilir. Böyle bir dönüşümün ve bu tecrübenin okullar açısından sonuçları olacaktır. Uzaktan birlikte çalışma, çevrim içi çalışma ve işbirliği yapma ile ilgili becerilerin kazandırılması eğitim öğretimin öncelikleri arasına girebilir.

Bu aşamada eğitim sistemleri henüz sınavlardan vazgeçmiş gözükmemektedir. Kademeler arası geçişte önemli değişiklikler beklemek gerçekçi olmayacaktır. Başta, yaklaşık 10 milyon civarında öğrenci için çevrim içi sınav denemeleri yapan Çin olmak üzere, İngiltere ve ABD gibi ülkelerde çevrim içi sınav denemeleri veya kısmi uygulamalar yapıldığına tanık oluyoruz. Ancak dünya henüz ne okul düzeyinde ne de merkezi düzeyde sınavların olmadığı bir eğitim öğretimden çok uzak ve salgın sona erdiğinde, normale dönüldüğünde pek çok sınav uygulaması kaldığı yerden devam edebilir. Ölçme ve değerlendirmede kriz sürecinde gerçekleştirilen uygulamaların büyük ölçüde geçici bir uygulama olarak kalacağı düşünülmektedir.

Pek çok uluslararası kuruluş kriz sonrası eğitim eşitsizliklerinin derinleşmesi riskine dikkat çekmektedir. Aslında bu salgın her yıl yeryüzünde milyonlarca çocuğun zorunlu göçler, açlık, savaş gibi çoğunluğu insan eylemlerinin sonucu olan krizler nedeniyle, salgının yarattığı koşullardan daha kötü koşulları yaşıyor olmalarını, insanlığın geriye kalanın anlamasına ve birazcık olsun empati yapmasına katkı sağlaması da beklenir. Ancak fiili durum bundan oldukça farklı olacak gibi gözüküyor. Salgın sebebiyle okulların kapatılmasının öğrenme kayıpları ve diğer negatif etkilerinin en çok dezavantajlı öğrenciler üzerinde görülmesi beklenmektedir 4. Salgını geride bıraktığımızda, kriz öncesi dezavantajlarına ilave olarak uzaktan öğrenme sürecinde dezavantajlı öğrencilerin bilişim teknolojilerine erişim kısıtlılıkları sebebiyle öğrenme açıkları daha çok artmış olabilir. Ayrıca krizin, bu süreçte ebeveynleri işini ve gelirini kaybetmiş yeni dezavantajlılar üretme potansiyeli de göz ardı edilmemelidir. Salgını geride bıraktığımızda eğitimin yeni normalinde, kriz döneminde öğrenme açığı artmış olan dezavantajlı, engelli, öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin öğrenme açığını kapatmak gibi ilave bir güçlük olacaktır.

Eğitim kurumları değişmesi oldukça güç olan kurumlardır. Salgın sonrasında, kısa vadede eğitim öğretim biçimlerinde, programlarında, içeriklerinde ve uygulamalarında radikal değişiklikler beklemek gerçekçi olmayabilir. Bu değişikliklerden önce sistemlerin uzaktan öğrenme tecrübelerinin iyi bir değerlendirmesini yapması gerekir. Örneğin, uzaktan öğrenme ile hangi bilgiler ve beceriler etkili bir şekilde kazandırılabildi? Hangi alanlarda öğrenme güçlükleri yaşandı? Farklı sınıf seviyelerinde, farklı özelliklere ve ihtiyaçlara sahip öğrenciler uzaktan öğrenme sürecinden nasıl etkilendi? Ne tür öğrenme farklılıkları oluştu? Eksik kalan uygulamalar, yüz yüze yapılamayan dersler nasıl bir bilgi veya beceri farklılığı/eksikliğine neden oldu veya oldu mu? Uzaktan öğrenmede ölçme ve değerlendirme, kredilendirme için işlevsel uygulamalar nasıl geliştirilebilir ve hayata geçirilebilir? Bu soruların cevaplarını görmeden eğitimde hiçbir şeyin aynı olmaması gibi bir düşünce oldukça maliyetli bir macera olabilir. Ancak bunca tecrübeyi eğitim öğretimin daha verimli ve etkili bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlayacak gelişmelere dönüştürmemek de büyük bir kayıp olacaktır. Salgın geride kaldığında ve okullar açıldığında, yeni normalin ne olacağı belirli bir ölçüde okulların ne kadar uzun süre kapalı kalacağına, ikinci bir salgın dalgasının yaşanıp yaşanmayacağına bağlı olarak da değişebilir. Şu anda bütün değerlendirmeleri, okulların en geç güz dönemine açılacağı varsayımı üzerine yapıyoruz. Bu şu anda insanlığın en iyi senaryosu olarak gözüküyor.

COVID-19 sonrası okulların yeni normale dönmesi için hazırlıklı olmalıyız. Öncelikle kriz dönemi için acil olan konularda belirsizliklerin ortadan kalkmasına ihtiyaç var. Okulların ne zaman açılacağını bilmiyoruz, ama 30 Nisan’da açılması mevcut bilgi ve koşullarla oldukça güç gözüküyor. YÖK üniversitelerin ikinci dönemin geriye kalan kısmında açılmayacağını açıkladı ve ders geçme, mezuniyet ve derslerin nasıl yürütüleceği gibi pek çok konu buna bağlı olarak, zaman zaman YÖK koordinesinde, üniversiteler tarafından karara bağlandı ve kararlar uygulamaya konuldu. İlkokuldan lise sona kadar okulların dönemin geriye kalan kısmında açılıp açılmayacağına bağlı olarak son sınıftakilerin mezuniyeti ve ara sınıftakilerin bir üst sınıfa geçmesinde nasıl bir yol izleneceğinin açıklığa kavuşturulmasına ihtiyaç var. Ayrıca telafilerin yapılıp yapılmayacağı, yapılacaksa farklı kademe ve sınıf düzeylerindeki öğrenciler, engelli, öğrenme güçlüğü olan ve özel eğitime ihtiyacı olan öğrenciler için telafilerin nasıl planlanacağı ve hayata geçirileceğinin kararlaştırılması gerekmektedir.

Öğrencilere uzaktan öğrenme sağladığımızı ve öğrendiklerini varsayarak yola devam etmek, uzaktan öğrenmede erişim sorunu olan ve kendi başına öğrenme yeterliği sınırlı olan öğrenciler için kalıcı kayıplara neden olabilir. Uzaktan öğrenme sonucunda öğrencilerin gelişimine ilişkin bir ölçme ve değerlendirme yapılması not vermenin ötesinde bir işleve sahiptir. Okulda eğitime ara verilmesinin tüm öğrenciler üzerinde etkisi aynı olmayacaktır. Okullar açıldığında hangi öğrencinin öğrenme kaybının ne ölçüde olduğunun belirlenmesi ve bu açığın telafi edilmesi gerekir. Ölçme değerlendirme ve gerekli telafiyi yapmamak özellikle bu telafiye en çok ihtiyacı olanlar için ciddi olumsuz sonuçlar oluşmasına neden olabilir. Diğer yandan mezun durumda olan öğrencilerin bir mağduriyet yaşamamaları için ya bir üst öğrenime ya da istihdama geçişlerin gecikmemesi için mezun sayılabilirler 5. Ancak bu kararların gecikmesi, eğitimin kriz sonrası normale dönüşünü güçleştireceği gibi öğrenciler ve ebeveynler üzerinde de ilave stres oluşturabilir.

Okulların kapalı olduğu dönemde öğrencilerin uzun süre evden dışarı çıkamaması ve sosyal izolasyona tabii tutulmaları, farklı yaş gruplarında değişkenlik gösteren travma etkisi oluşturabilir. Öğrencilerin bu krizi nasıl algıladıkları, ev ortamında krizle baş edebilmek için ne kadar destek görebildiklerine de bağlı olarak, okula dönüşte travma sonrası stres bozukluğu dahil olmak üzere çeşitli sorunlar oluşabilir. Öğrencilerin stresle baş etmesi için hem okulların kapalı olduğu dönemde hem de okullar açıldığında bir destek eylem planının oluşturulması ve uygulanması gerekir.

Öğretmenlerin okullar açıldığında sağlıklı bir başlangıç yapabilmesi için öğretmenlerin yalnız bırakılmaması gerekir. Öğrencilerin öğrenme kayıplarının belirlenmesi, öğrenme açığının telafi edilmesi ve öğrencilere duygusal yönden destek sağlanması öğretmenlerin becerileri kadar motivasyonlarına da bağlı olacaktır. Okul yönetimlerinin okulların kapalı olduğu dönemde öğretmenlerle iletişiminin sürekliliğini ve aynı zamanda öğretmenler arasında iletişim ve etkileşimin sürekliliğini sağlayacak platformlar oluşturulabilir. Özel öğretim kurumları açısından bu süreçte öğretmenlerin iş güvencesinin ve özlük haklarının korunması da büyük önem taşımaktadır. Okullar açıldığında zor zamanlarda yanında olmadığınız öğretmenlerden özveri beklemek öğretmenler tarafından adil bulunmayacaktır. İyi zamanlardaki birlikteliğin, kurumsallığın ve paydaşlığın kriz zamanlarında ete kemiğe bürünmesi gerekir ki, normale dönüldüğünde birliktelik inandırıcı bir şekilde devam edebilsin. Klaus Schwab’ın paydaş kapitalizminin turnusol testi dediği şey tam da bu kriz döneminde öğretmenler ve eğitim çalışanları ile birlikte hareket etmekle ya da onları yalnız bırakmakla karşılık bulmaktadır 6.

Salgının aynı zamanda büyük ölçekte ekonomik kayıplara sebep olması, okulların ihtiyacı olan kaynaklar açısından risk oluşturmaktadır. Merkezi yönetim bütçesinden ayrılan kaynaklarda kriz sebebiyle bir daralma yanında, uzun dönemde eğitime ayrılan kaynaklarda düşüş riski bulunmaktadır 7. Diğer yandan okulların kapalı olmasının ve diğer sektörlerin ekonomik kayıplarının özel öğretim kurumları açısından finansman dengesini bozucu bir etkisi olabilir. Hem devlet okulları hem de özel okulların özellikle işletme ve çeşitli mal ve hizmetlerin tedarik edilmesi ile ilgili mevcut sözleşmeleri ve gelecek planlamaları ile ilgili hususların çözüme kavuşturulması için okulların geleceği, telafilerin niteliği, eğitim öğretim takviminin yeniden düzenlenmesi gibi konularda merkezi yönetimin kararlarının ve planlarının bilinmesine ihtiyaç var. Okulların açılması ile birlikte, mevcut kaynaklara ek olarak yeni kaynak ihtiyacı oluşması da söz konusu olabilir. Bu kaynakların temini okulların normale dönüşü açısından hayati önem taşıyacaktır.

Yeniden normale dönmek aşamalı bir yaklaşım gerektirecek. Bu yaklaşımda önce kriz durumunu çözmek, kriz döneminde ayakta kalmak, yeniden başlamak, her şeyi yeniden düşünmek ve tasarlamak, yaptığımız her şeyi yeniden biçimlendirmek şeklinde bir süreç izleyebiliriz 8. Eğitim sisteminde okulların kapatılmasından, uzaktan eğitimin nasıl yapılacağına, öğrencilerle iletişimin nasıl sürdürüleceğine, sınavların nasıl yapılacağına, okulların işletmesi ve tedariklerle ilgili sözleşmelerin mevcut durumu ve geleceği hakkında nasıl bir yol izleneceğine, özel öğretim kurumları ile ilgili çeşitli hususlara kadar pek çok konuda karar almayı gerekiyor. İnsan sağlığını korumaya öncelik verirken, bir yandan da kriz sürecinin yönetilmesinde belirsizlikleri gidermek ve eğitim için en azından kriz durumunun çözülmesi birinci aşama olarak içinde bulunduğumuz süreç. İkinci aşamada ise tüm kurumların salgın sonrasında geri dönüş için ayakta kalmasını sağlamalıyız. Kurumların idari ve mali yapılarında sürdürülebilirliği sağlayacak önlemlerin alınması gerekiyor. Üçüncü aşamada okullar açıldığı anda çalışanların ve tedarikçilerin hizmetlerine devam edebilecek durumda olması gerekir. Okullar açıldığında öğrencilerin bir kısmı da okuldan kopmuş olabilir. Özellikle dezavantajlı öğrencilerle okulların kapalı olduğu sürede iletişimin devam etmesi, okullar açıldığında ise bu öğrencilerin öğrenme kayıplarının telafi edilmesi okul terklerinin önlenmesi açısından önemli görülmektedir. Okullar açıldıktan sonra, dördüncü aşamada eğitim kurumlarının uzaktan öğrenmeyi yüz yüze öğrenme ile birlikte nasıl etkili bir şekilde kullanabileceklerini, bilişim teknolojilerinin eğitim öğretim süreçleri, izleme ve değerlendirme, öğrencileri ve ebeveynleri daha etkin olarak öğretimin planlanması ve uygulanması süreçlerine dahil edebilecekleri, öğretmenler arası paylaşım ve işbirliğinin nasıl geliştirilebileceği gibi konularda yeniden düşünmeleri ve süreçleri yeniden tasarlamaları gerekecektir. Bu düşünme ve tasarlama süreci öğrenmenin geliştirilmesi için okulda süreçlerin yeniden yapılandırılmasını sağlayabilir.

Eğitim kurumları için kriz döneminde ayakta kalmak, krize dayanmak ve sonrasında iyi bir başlangıç yapmak kriz döneminde liderlik ve inisiyatif alabilme, hızlı ve etkili karar verebilme kapasitesine de bağlıdır. Acil durum önlemlerinin alınması ve uygulanması gerektiği bir ortamda öncelik acil olandadır. Kriz ortamında kriz sonrasına dair kararların erken alınmasının, özellikle de krizin genel olarak ekonomi üzerinde etkileri ile bu etkilerin eğitime yansımalarının boyutunu tam olarak göremeden, salgının ne zaman sona ereceği hakkında sağlıklı bir kestirim mümkün olmadan kararlar almak, geleceğe dair yatırım tercihleri yapmak oldukça riskli olabilir. Eğitimde tüm tarafların öğrencilerin sağlığını ve iyi olma halini önceleyerek karar alması gerekir. Okullar, tedarikçiler, yöneticiler, öğretmenler, veliler başta olmak üzere tüm tarafların kriz ortamını diğer tarafların birinin aleyhine olacak şekilde faydaya dönüştürmeye yönelik yaklaşımlardan uzak durması gerekir.

Dileğimiz en kısa zamanda, tüm insanlık ve ülkemiz için salgını en az kayıpla geride bırakmak, bu süreçte edinilen tecrübelerle daha adil, eşit ve kapsayıcı bir öğretme ve öğrenme ortamında yeniden okullarımızda buluşmak.


Dipnotlar:

  1. Davis, I. (2009). The new normal. The McKinsey Qarterly, March. https://www.mckinsey.com/~/media/McKinsey/Business%20Functions/Strategy%20and%20Corporate%20Finance/Our%20Insights/The%20new%20normal/The%20new%20normal.ashx adresinden erişildi.
  2. OECD (2020). Evaluating the initial impactofCOVID-19 containment measures on economic activity, https://read.oecd-ilibrary.org/view/?ref=126_126496-evgsi2gmqj&title=Evaluating_the_initial_impact_of_COVID-19_containment_measures_on_economic_activity tarihinde erişildi.
  3. OECD (2020). Efforts to contain virus and save lives should be intensified, and governments should plan stronger, more co-ordinated measures to absorb growing economic blow. https://www.oecd.org/coronavirus/en/ tarihinde erişildi.
  4. UNESCO. (2020, 16 Nisan). UNESCO Futures of Education Commission urges planning ahead against increased inequalities in the aftermath of the Covid-19. https://en.unesco.org/news/unesco-futures-education-commission-urges-planning-ahead-against-increased-inequalities adresinden erişildi.
  5. Burgess, S. & Sievertsen, H. H. (2020, 1 Nisan). Schools, skills, and learning: The impact of COVID-19 on education. VOX CEPR Policy Portal. https://voxeu.org/article/impact-covid-19-education adresinden erişildi.
  6. Schwab, K. (2020, 25 Mart). COVID-19 is a litmus test for stakeholder capitalism. World Economic Forum. https://www.weforum.org/agenda/2020/03/covid-19-is-a-litmus-test-forstakeholder-capitalism/ adresinden erişildi.
  7. IIEP-UNESCO. (2020, 7 Nisan). What price will education pay for COVID-19? http://www.iiep.unesco.org/en/what-price-will-education-pay-covid-19-13366 adresinden erişildi.
  8. Sneader, K. and Singhal, S. (2020) Beyond coronavirus: The path to the next normal. McKinsey & Company. https://www.mckinsey.com/industries/healthcare-systems-and-services/our-insights/beyond-coronavirus-the-path-to-the-next-normal adresinden erişildi.