Stefan Schepers ile Eğitim ve İnovasyon Üzerine

Stefan Schepers ile Eğitim ve İnovasyon Üzerine

Eğitimde yeni yönelimler ile birlikte öğrencilerin gelecek için eğitilmeleri ve eğitimde yenilik kavramlarına büyük bir vurgu bulunmaktadır. Bu kavramlarla tam olarak ne demek istiyoruz?

Eğitim, ilkokuldan üniversite kademesine kadar olan bütün süreçlerde gelecek odaklı olmalıdır. Bu kapsamda, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ve küresel ekonominin düzenli olarak analizinin yapılması ve geleceği öngören çalışmalar gerçekleştirilmesi oldukça faydalı olabilecektir. Hiç bir ülke globalleşen dünyada bir ada gibi varlık sürdüremez; herkesin herkesten bir şeyler öğrenmeye ihtiyacı vardır. İçinde bulunduğumuz çağda ekonominin dijitalleşmesinin etkileri, yeni üretim biçimleri ve bunların iş piyasasına etkileri, mesleklerin gelecekteki işleyişi öğrenciler için sayılabilecek zorlukların yalnızca bir kısmıdır. Öğrenciler aynı zamanda devamlı olarak gelen yeniliklere ve sürekli uyum için gerekli becerilere açık bir düşünce yapısında olmalıdır.

Avrupa inovasyon politikaları ile ilişkili olarak etkili bir inovasyon modeli için Türkiye özelinde önerileriniz neler olabilir, bu konuda Avrupa Birliği Türkiye’den ne gibi beklentilere sahiptir?

Burada takip edilebilecek tek bir model bulunmamaktadır, her ülke kendi tarihi, jeopolitik konumu, kültürü, ekonomik ve sosyal güçlü ve zayıf taraflarını dikkate alarak inovasyon politikaları geliştirmelidir. Şüphesiz, “inovasyon ekosistemleri” kavramı en inovatif ve rekabetçi ülkelerdeki tecrübelere dayalı olması ve inovasyon ile ilgili olarak gözden kaçmış bir kavram olan; paydaşlar, hükümet, büyük ölçekli ve küçük ölçekli şirketler, üniversiteler ve eğitim kurumlarının etkileşim halinde bulunarak üretim sağlamasını ifade eden “çapraz-üretim (cross-fertilization)” anlayışını temel alması sebebiyle çok kullanışlıdır.

Güncel tartışmalar Türkiye’de inovasyon politikalarındaki sınırlılıklara işaret etmektedir. Küresel ekonomik rekabette Türkiye’nin önünde ne gibi zorluklar bulunduğunu düşünüyorsunuz?

OECD ve WEF raporlarına göre Türkiye orta gelir tuzağında bulunmaktadır. Eğer ekonomik ve sosyal alanda inovasyon politikalarına öncelik verilirse bu durum böyle devam etmeyebilir. Bunu sağlamanın yolu hükümetin sorumlu olduğu bir dizi çerçeve koşulun gerçekleştirilmesinden geçmektedir. Ancak bunu hükümetin yalnız başarması mümkün değildir; bunun gerçekleşmesi için ortak bir çaba ve işbirliği gerekmektedir.

Türk eğitim sistemi içinde öğrencilerin gerçek hayata değil sınavlara hazırlandığı yönünde genel bir yargı bulunuyor. Sizce 21. YY becerileri olarak nitelenen becerilerin ve geleceğin meslekleriyle ilişkilendirilen becerilerin kazandırılması için nasıl bir eğitim modeline ihtiyaç vardır?

Bu durum yalnızca Türkiye’nin değil birçok ülkenin problemidir. Eğitim sistemlerimiz çok yavaş evrilmekte ve çok fazla bürokrasiye maruz kalmaktadır. Biz yeni bir çağa doğru ilerlerken, eğitim sistemlerimiz hala endüstri ekonomisinin yoğun etkisi altında bulunmaktadır. Günümüz eğitim sistemlerinde herkesin dijital okuryazarlar olması sağlanmalı, üniversitelere araştırma ve eğitimi geliştirmeleri için çok geniş bir özerklik alanı tanınmalı, öncelikli noktalara odaklanılmalı ve dünyaya açık politikalar yürütülmelidir. Ayrıca üniversiteler ve iş dünyası arasındaki işbirliği, Almanya örneğinde olduğu gibi iyi bir mesleki eğitimin geliştirilmesi ve finanse edilmesi oldukça önemlidir.

OECD (2014) tarafından yayımlanan “Sosyal Göstergeler” raporunda Türkiye, hem çalışmayan hem de örgün ya da yaygın eğitim süreçlerinde bulunmayan genç nüfus oranı olan %27 ile OECD ülkeleri içinde sondan ikinci sırada yer almaktadır. Bu veri göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’de ekonomik gelişim ve inovasyon politikaları üzerinde sosyal eşitsizliğin ne derece etkili olduğunu düşünüyorsunuz?

Sosyal eşitsizlik, kısmen teknolojik gelişmenin ve şirketlerin yükselen gereksinimlerinin bir sonucudur. Çünkü pek çok insan söz konusu gereksinimleri karşılayamayan eğitim seviyeleriyle daha güvencesiz işlerde çalışmakta ya da işsiz kalmaktadır. Hükümetler devletin sosyal koruma sisteminin yeni ekonomi politikalarına adaptasyonunu sağlamalıdır. Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi başarılı ülkelerin çoğunda, eğitimde inovasyon, sosyal koruma sistemleri (sağlık hizmetleri ve ödenekler, işsizlik, yeniden eğitim) yüksek bir rekabet ortamında ekonomide inovasyon politikaları ile el ele yürümektedir. Bu ülkeler insanların mutluluk düzeylerinin ölçümlendiği uluslararası sıralamalarda da üst sıralarda yer almaktadır.

İnovasyon ve eğitimde inovasyon politikaları ile ilgili olarak üniversitelerin nasıl bir pozisyonda yer aldığını düşünüyorsunuz?

Üniversiteler bu konuda anahtar bir role sahiptir. Ancak gelecek odaklı eğitim ve araştırmaları sürdürebilmeleri ve geliştirebilmeleri için gerekli olanaklar ve özerkliğin sağlanması gerekmektedir. Ancak sadece doğrudan inovasyon ve ekonomi için faydalı olacağı düşünülen çalışmalara odaklanılarak sosyal bilimler göz ardı edilmemelidir. Sosyal bilimler dünyayı anlamlandırmada önemli bir noktada bulunmaktadır. Şu unutulmamalıdır ki inovasyon kendi başına bir amaç değildir, yalnızca insanların iyi olma haline katkı sağlamaya hizmet etmektedir.

Yükseköğretim kurumlarının inovasyon politikalarında aktif rol oynamalarını sağlamak ve rollerini güçlendirmek için ne gibi tedbirler alınmalıdır?

Yükseköğretim kurumları inisiyatif almak için başkalarını beklememelidir; üniversiteler araştırma, eğitim ve inovasyon, aynı düzlemdeki üniversiteler ile birlikte çalışmalar yapma, öğrenci değişimi sağlama gibi konularda kendileri öneriler ortaya koyabilir. Dahası, dünyada ilk sıralardaki üniversitelerin kendilerini gelecek için nasıl konumlandırdıklarını inceleyerek birçok şey öğrenebilirler.