Üçüncü Öğretmen Olarak Öğrenme Ortamları: Okulun Fiziki Yapısının Öğrenmeye Etkisine İlişkin Kanıtlar

Orijinal Başlık: Learning environment as third teacher? Evidence on the impact of school infrastructure 1

Modern zamanın çocukları çok erken yaşlardan itibaren kreşlerde, anaokullarında veya okullarda giderek daha fazla zaman geçiriyor. Uluslararası istatistiklere göre, dünya genelinde eğitim hizmetlerinin kapsamı genişliyor. 2015 yılında, çocukların %49’u okul öncesi eğitim kurumlarında, %89’undan fazlası ilkokullarda eğitim görmekte ve %65’inin ise genel eğitime erişimi bulunmaktaydı. OECD verilerine göre, öğrenciler 15 yaşına gelene kadar otalama 7.538 saatlerini okul binalarında geçiriyor. Dolayısıyla okul binaları, evden sonra öğrencilerin zamanının büyük çoğunluğunu geçirdikleri ikinci yer haline geliyor. Bu binalar öğrenmeyi destekleyecek şekilde düzenlenebilirse üçüncü bir öğretmen oluyor. Okul binalarının “üçüncü öğretmen” olması terimi ilk olarak İtalyan pedagog Loris Malaguzzi tarafından kullanıldı. Malaguzzi’ye göre, öğrenme ortamı eğitimciler için bir araç olmanın yanı sıra, bağımsız olarak keşifler ve deneyimler için bir kaynak sağlaması bakımından öğretmen ve aileden sonra üçüncü öğretmen olabilir (Cagliari vd. 2016).

Eğitimin kapsamının genişlemesi, öğretim programı, öğretmenlerin yeterliği ve fiziki imkânların uygunluğu konularında daha fazla endişeyi beraberinde getiriyor. Nitelikli eğitimin bir yolu da, öğrenci merkezli eğitim mekânları oluşturmak ya da geliştirmek ve bütün öğrenciler için güvenli, kapsayıcı ve etkili öğrenme ortamları sağlamaktır.

Uygulamada bunu nasıl başaracağız? Bir okul inşa etmek, pedagoji, öğretim yaklaşımları, yapı teknolojileri, bölge parametreleri, kullanıcı ihtiyaçları bilgisinin yanı sıra farklı paydaşların (proje yöneticileri, okul yöneticileri, mimarlar, politikacılar, bölgede yaşayanlar) güçlü katılımını gerektirir. Okul ağının genişletilmesi konusunda ulusal politikalar geliştiren ve uygulayanlar ile eğitim binaları projelerinin yürütülmesi üzerine çalışanlar için, bu alanlarda araştırma verilerinin bulunması veri temelli kararlar almada oldukça önemlidir.

Öğrenme ortamlarının ve eğitim binaları tasarımının öğrenmeye etkisine ilişkin araştırmalar çoğalıyor. Okul binasının öğrenmeye etkisi: kanıtların bir sentezi 2 adlı kitapta öğrenme ortamlarına ilişkin güncel araştırmaları derlendi ve okul binalarının öğrencilerin öğrenme çıktılarını nasıl etkilediğine odaklanıldı. Tasarım, uygulama ve gelecekteki eğitim altyapı projelerinin denetimi konularında bilgi sağlayabilecek temel parametreler belirlendi.

Okulla ilişkili olarak şu parametreler öğrencilerin akademik çıktılarına önemli düzeyde etki edebilir: Okul büyüklüğü, okula ulaşım ve okula ulaşmak için geçirilen süre, sınıf büyüklüğü, okul gününün uzunluğu ve planı, öğrenme ortamlarının ideal kullanımı ve özel eğitim ihtiyacı olan çocuklar için okulun uygunluğu.

Yeni ve yenilenmiş binaların mühendislik yönü de öğrenme ortamlarının genel niteliğine katkı sağlar; doğal ışık, sıcaklık, hava kalitesi gibi parametreler mekân algısı ve işlevsellik bakımından önemli katkılar sağlayabilir. Alanda en etkili çalışmalardan biri olan “Akıllı sınıflar”(Barrett et. al., 2015), öğrenme ortamlarının öğrenci başarısındaki farkın %16’sını açıkladığını, öğrenme çıktılarını iyileştiren faktörlerin yarısının hava kalitesi, ışıklandırma ve sıcaklık gibi temel altyapı çözümleriyle ilişkili olduğunu ortaya koyuyor (Şekil 1).

Şekil 1. Sınıf düzenlemesine ilişkin faktörlerin öğrenci başarısına katkısı (%)

En başarılı tasarım öğretime en iyi hizmet eden tasarımdır. Bunun sağlanması ise bina kullanıcıları ve paydaşların kendi kültürel, pedagojik ve ekonomik bağlamlarını dikkate alarak tasarımı planlamaları ve geliştirmeleri ile mümkün olabilir. Bazen okul binaları toplum merkezlerinin bir parçası olabiliyor. Örneğin, spor tesisleri bölgedekilerce kullanılabilirken, öğrenciler de halk kütüphanesinden yararlanabilir.

Yeni öğrenme yaklaşımları öğretmenlerin farklı becerilere sahip olmasını gerektirdiği kadar farklı öğrenme ortamları da gerektiriyor. Örneğin, eğitim camiası yoğun bir şekilde Finlandiya’nın oldukça yeni olan öğretim programı reformunu tartışıyor. Bu programın temel farkı konuların çok disiplinli araştırma etkinlikleri yoluyla işlendiği olgu temelli derslerin getirilmesidir. Bu yaklaşımla, sınıf öğrencilerin 40 dakikalık ders boyunca toplandığı bir yer olmaktan çıkıp, farklı öğrenci gruplarının ve öğretmenlerin belirli konularla ilgili paralel çalışmalar yürüttüğü bir ortama dönüşmesi anlamına geliyor. Örneğin, aynı anda iki küçük öğrenci grubu iki öğretmenle çalışabilir ve daha büyük bir grup bir öğretmenle çalışabilir. Bu gibi öğrenme ortamlarında öğretmenler için deneyim, iş birliği ve yaratıcılık önemli hale geliyor.

Tasarım için farklı yaklaşımlar kullanılması öğrenme alanlarını daha çeşitli ve çok işlevli hale getirirken, binanın daha iyi ekonomik özelliklere sahip olmasını sağlayabilir. Geleneksel okullarda alanın %10-25’ini koridorlar oluştururken, merkezi alan tasarımı gibi alternatif yaklaşımlar bu alanın daha etkili kullanımını sağlarken aynı zamanda koridorların kapladığı alanı % 10-15 oranında azaltabilir. Öğrenme ortamlarının amaca uygun olması ve öğrenme ortamları düzenlenirken öğretim uygulamalarının ana unsur olarak belirlenmesi gerekiyor. Ayrıca, öğrenme ortamları ve öğrenme çıktıları arasındaki ilişkiye yönelik kanıtları ortaya koyan ileri analizlere ihtiyaç bulunuyor.


Dipnotlar:

  1. Shmis, T., Ambasz, D. ve Ustinova, M. (2019, Haziran 15). Learning environment as third teacher? Evidence on the impact of school infrastructure [Web blog yazısı]. https://blogs.worldbank.org/education/learning-environment-third-teacher-evidence-impact-school-infrastructure?CID=WBW_AL_BlogNotification_EN_EXT adresinden erişildi.
  2. The Impact of School Infrastructure on Learning: A Synthesis of the Evidence