Sol Beyin/Sağ Beyin Miti

Sol Beyin/Sağ Beyin Miti

Orjinal Başlık: The left brain/ right brain myth  1

Nasıl bir insansınız; yaratıcı mı duygusal mı? Belki de sanatçı ya da müzisyensindir? Sanatçı ya da müzisyenseniz büyük olasılıkla beyninizin sağ yarım küresi baskın, değil mi? Belki de gerçekçi, analitik ve mantıklı düşünen birisinizdir? Belki bir matematikçi belki de bir mühendissiniz? Bu durumda büyük olasılıkla beyninizin sol yarım küresi baskın. Yaratıcılık ve duygular beynin sağ yarı küresindeyken, akılcılık ve mantığın sol yarı kürede bulunduğunu kim bilmiyor ki! Herkes bu popüler, insanların kişiliklerini ve düşünme biçimlerini belirleyen beynin sağ ve sol yarım küresinin baskınlığı kavramıyla karşılaşmıştır. Ancak bu, yaygın olarak görülen bir kavram yanılgısıdır. Bu yazıyla biz bir yarım kürenin baskınlığının sonucu oluştuğu değerlendirilen düşüncenin nasıl açığa çıktığını ve bu düşüncenin bir işlem olarak sadece sol ya da sağ yarı küreye atfetmenin neden bir kavram yanılgısı olduğunu tartışacağız.

Beynin iki bölümü, iki düşünme biçimi? İki farklı kişilik?

Bir yarım kürenin “baskınlığı” kavramı, beynin iki yarım küresinin farklı bilgi işleme özelliklerine sahip olmasıyla açıklanmaktadır (Tablo1). Buradaki düşüncelerin temelini, beynin sağ ya da sol yarım küresinin baskın kullanımının bir insanın düşünme şeklini ve kişiliğini belirlediği oluşturmaktadır.

Sol yarım küre ona atfedilen özelliklere göre; akılcı, entelektüel, mantıklı, analitik ve sözel işlemlerle ilgilidir. Bu yarım küre mantıksal ve tümevarımsal olarak sözel ve sayısal bilgi işleme süreciyle özelleşmiştir. Bu ise, sol yarım kürenin bilgiyi ve bütünün parçalarını teker teker analiz etme, ayrıştırma yoluyla parçalayıp incelediği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla sol yarım küre, bilgiyi doğrusal ve düzenli bir şekilde, sırayla işlemektedir.

Bu nedenle, sol beynin ayrıntılı bilgilere eğilimi olduğu, analiz etme ve yapılandırma süreçlerinde çok yetkin olduğu, dil, okuma ve yazma, cebir, matematik problemleri, mantıksal işlemler ve bilginin seri bir şekilde sıralanmasını içeren görevler için en uygun yarım küre olduğu öne sürülmüştür. Sol beynin bu düşünme ve problem çözme özelliklerine dayanarak, bu küreyi baskın olarak kullanan insanların; gerçekçi, entelektüel, ayrıntıya odaklanan, mantıksal ve analitik düşünen kişiler olduğunu iddia edilmektedir. Sonuçta bu özelliklere sahip insanların matematik, mühendislik ve fen bilimleri gibi alanlarda başarılı olacağı değerlendirilir.

Tablo 1. Beynin iki yarım küresinin varsayılan özellikleri
Sol yarım küre Sağ yarım küre
SözelSözel olmayan, Görsel-mekansal
Sıralı/ardalanan işlemlerEş zamanlı işlemler
MantıksalBütüncül
Analitik Sentezleme, bütünleyici
Rasyonel, düşünselSezgisel, Duygusal

Sol beynin analitik düşünme baskınlığının aksine, sağ beyinin; sezgisel, duygusal, bütüncül, sentezci, sözel olmayan, görsel işleme yapan yaratıcı ve tümdengelimsel düşünce yoluyla çıkarım yaptığı öne sürülmüştür. Bu bakış açısı ile sağ yarım küre tüm bilgiyi bir araya toplayarak aynı anda işlemektedir. Yani sağ yarım küre düşünürken “ağaçları değil ormanı görmektedir”. Örneğin sağ küre baskınlığında üç boyutlu şekillerle ilgilenilmesi gerektiğinde insanlar resimlerdeki farklılıklara değil benzerliklere odaklanmaktadır. Dolayısıyla karmaşık konfigürasyonlar, modelleri anlama ve model tanıma, yüz tanıma ve görsel ilişkiler gibi birçok bilginin aynı anda işlenmesini gerektiren işlerde sağ yarım küre güçlü görülmektedir. Bu özelliklerden dolayı, beynin sağ yarım küresini ağırlıklı olarak kullanan insanlar sanatsal, sezgisel, duygusal, hayal gücü geniş ve görsellik odaklı olarak nitelendirilmektedir. Bu insanların, sentezleme ve kavramsallaştırma becerileri gerektiren, dolayısıyla düşünceleri toplama birleştirme karşılaştırma ve yeni fikirler üretmek için tekrar düzenleme işlerinde iyi oldukları düşünülmektedir. Ek olarak, bu insanların güçlü ve gelişmiş duygusal ve estetik duyarlılıkları olduğu, yaratıcı düşünceler gerektiren ve çoğunlukla sanatsal meslekler icra ettikleri öne sürülmektedir.

Öğrenme ve eğitimde bir yarım kürenin baskınlığı kavramı

Bir yarım kürenin baskınlığı kavramına göre, bilgi iki beyin yarım küresinde farklı şekilde işlenmektedir. Baskın olan beyin yarım küresinin bilginin işlenme şeklini belirlediği ifade edilmektedir. Bu yaklaşıma göre, öğrenme ve düşünme süreçlerinin beynin iki yarım küresinin de dengeli bir şekilde kullanılmasıyla geliştirilebileceği varsayılmıştır. Sonuç olarak öğretme ve eğitim programları hazırlanırken daha az baskın olan yarım küreyi güçlendirme ve iki yarım küreyi eş zamanlı çalışır hale getirme önemli görülmeye başlanmıştır. Okulun analiz etme, mantık ve doğruluk gibi daha çok sol beynin düşünme ve öğrenme yollarını geliştirmeye çalıştığı varsayımından hareketle, yenilikçi birçok öğretim tekniği sağ yarım küre aktivitelerini kapsamaya çalışmıştır. Beynin iki tarafını da kullanmayı amaçlayan öğretim metotlarına; sadece beynin sol yarım küresini kullanarak bir metni okumaktansa, öğretmenin ayrıca sağ beyni aktive etmeyi sağlayacak resimleri ve grafikleri kullandığı “göster ve anlat” aktivitesi örnek gösterilebilir. Müzik, metafor, drama, meditasyon, resim çizmek, gibi aktiviteler temelde beynin iki yarım küresi arasındaki eşgüdümü sağlamak için yapılmaktadır. Beynin iki yarım küresiyle ilgili öğretim ve problem çözme ilişkiselliği Tablo 2’de verilmiştir.

Tablo 2. Problem çözme becerileri ve ilişkili öğretim yöntemleri yanlış bir şekilde iki beyin yarım küresine atfedilmiştir
Sol beyinSağ beyin
RasyonelDuygusal, sezgisel
Farklılık odaklıBenzerlik odaklı
Problemleri mantıki yollarla ve sıralı işlemler şeklinde çözer, parçalara odaklanırProblemleri önseziler yardımıyla şekiller ve örneklere bakarak çözer
Planlı ve yapılandırılmış Değişken ve spontan
Öğretim yöntemleriÖğretim yöntemleri
Sözel talimatlarGörsel talimatlar
Konuşma ve yazma Çizim ve hareketli objeler
Çoktan seçmeli sorularAçık uçlu sorular

Bu yöntemlerin eğitim ortamlarında kullanılması bir anlam atfedilmese de zaten değerlidir. Ancak savunulan yaklaşım bu bağlamda zayıf bir temele dayanmaktadırlar. Beynin iki yarım küresini sadece belirli beceriler ve nitelikler üzerine oturtmak ve bunu eğitimde uygulamak, beynin potansiyelini ve gösterdiği eğilimleri fazlasıyla basitleştirmektir. Bu tutum, yazının devamında daha detaylı tartışılacaktır.

Bir Yarım kürenin baskınlığı kavramının kökeni

Tarih boyunca, insanların entelektüel becerileri sıklıkla iki ayrı kategoriye ayrıldı; sentezleme ve yaratıcılık becerilerine karşı eleştirel ve analitik beceriler. Bu düşünceler 19. Yüzyıl nörofizyolojisinde beynin iki yarım küresine gönderme yapılarak tartışılmış ve bu bağlamda en önemli kuram haline gelmiştir. 1844’te, Arthur Ladbroke Wigan “ Deliliğin Yeni Görünümü: Aklın İkilemi” adında bir kitap yayınlamıştır. Bu kitapta, bağımsız düşünme şekillerini içerecek şekilde bağımsız iki ayrı bölüm olarak beynin iki yarım küresinden bahsedilmiştir. Bu iki yarım küre, genellikle birlikte çalışır ancak bir problem durumunda birbirlerine karşı da çalışabilmektedir. Bu düşünce hızla popüler hale gelmiştir. Robert Louis Stevenson’un “Doktor Jekyll ve Bay Hyde’nin tuhaf durumu”(1886) adlı eğitimli sol beyne zıt olarak çalışan duygusal, ilkel ve kontrolden çıkması kolay sağ beynin hikâyesi popüler kültürde de yerini almıştır.

Dil asimetrisi ve sol beynin baskınlığı

Fransız nörolog Pierre Paul Broca, beynin iki yarım küresinin farklı işlevleri olduğu fikrini destekleyen ilk deneysel kanıtları sunmuştur. Broca, 1861 ve 1863 yılları arasında dilsel işlevleri zayıflamış olan 20’den fazla ressamın ölümlerinden sonra beyinlerini incelemiş; bütün hastalarda, sağ beyinde hiçbir sorun yokken, sol yarım kürenin ön kısmında bir hasar tespit etmiştir. Broca gözlemlerine dayanarak, konuşma becerisinin sol beynin ön yarım küresinde yer aldığı sonucuna ulaşmıştır. Birkaç yıl sonra, Alman nörolog Wernicke, Broca’nın dilin beyindeki yerleşimiyle ilgili bu görüşünü genişletmiştir. Broca gibi o da, dilsel gelişim zayıflığı görülen kişilerin beyinlerini incelemiş; bu otopsi çalışmalarına dayanarak, dil kavrama becerisinin sol yarım kürenin temporal bölgesinde konumlandığını ifade etmiştir. Broca ve Wernicke, dilin iki önemli faktörü olan dil kavrama ve üretme becerilerinin sol yarım kürede yer aldığını öne sürmüştür.

1960’lara kadar, dil asimetrisi hakkındaki gözlemler, beynin farklı bölgelerinden farklı şiddette ve farklı nedenlerle zarar görmüş hastalar üzerinde yapılan otopsi çalışmalarına dayanmaktaydı. Bu konudaki eleştiriler dilsel işlevin tam olarak asimetriye uğramamış olabileceğini dile getirmektedir. Ancak, dil asimetrisi için ortaya konmuş sınırlı sayıdaki kanıtlar, beyni bölünmüş hastalar üzerindeki çalışmalardan ileri gelmektedir. Bu hastalarda, beynin iki yarım küresini bağlayan sinir lifleri, bir yarım küreden diğer yarım küreye epileptik nöbetlerin yayılmaması için kesilmiştir.

Sonuç olarak, ayrık beyin deneyleri araştırmacılara beynin iki yarım küresinin işlevini birbirinden izole bir şekilde çalışabilme fırsatı sağlamıştır. Beyni bölünmüş olan hastalar üzerinde yapılan bu öncü çalışmalar, Nobel Ödülünü kazanmış olan Roger Sperry ve arkadaşları tarafından 1960’lar ve 1970’lerde California Teknoloji Enstitüsünde hayata geçirilmiştir. Bu çalışmalar, yarım kürelerin dil asimetrisi ve diğer becerilerine göre özelleşmesine daha ileri deneysel kanıtlar sağlamıştır. Olası işlevsel farklılıkları değerlendirmek için, Roger Sperry ve arkadaşları beyni bölünmüş hastaların beyinlerinin yalnızca bir tarafına bilgi göndermiştir. Örneğin, hastalardan iki ellerini de bağımsız bir şekilde kullanarak nesnelere bakmadan tanımlamaları istenmiştir. Bu yöntemi anlamak için, duyu ve motor işlevlerin simetrik bir şekilde beynin iki yarım küresi arasında ayrıldığını bilmek önemlidir; sol yarım küre vücudun sağ tarafı için bilgi işlerken sağ yarım küre bunun tersini yapmaktadır. Bu yüzden, sağ el nasıl hissettiği ile ilgili bilgiyi sol yarım küreye göndermektedir. Sperry’nin deneyleri ilginç bir sonucu ortaya koymuştur; beyni bölünmüş hastalar bir nesneyi sağ eliyle, yani sol beyin yarım küresiyle algıladığında, nesneyi kolayca isimlendirebilmektedir. Bunun tersi bir şekilde, sol elle dokundukları bir nesneyi, yani sağ yarım kürede işlenen bilgiyle isimlendirilmektedir. Bu bulgu dil asimetrisi ile ilgili süregelen uzun tartışmalara nokta koymuştur. Sol beyin yarım küresinin, birçok kişi için dil fonksiyonlarının ana merkezi olduğu tartışmasız bir şekilde doğrulanmıştır.

Dil işlevinin iki beyin yarım küresi için farklı göstergelerini inceleyen bu araştırmalar, sol yarım küreyi sözel olan, sağ yarım küreyi ise sözel olmayan işlemlerin baskın merkezi olarak tanımlama fikrine yol açmıştır (Tablo 1). Dilin insanın en büyük bilişsel başarısı olarak görülmesinden dolayı, dilin asimetrisi ile ilgili bu bulgu aslında bir yarım kürenin diğeri üzerine baskın olduğu, bu doğrultuda sol beyin küresinin dilsel yeteneğin merkezi olduğu yanlış algısının temelini atmıştır. İngiliz Nörolog John Hughlings Jackson 1868’da, bir yarım kürenin baskınlığı kavramını şu şekilde açıklamıştır: “Beynin iki tarafı birbirinin kopyası değildir, örneğin beynin bir tarafı zarar görse kişi sadece konuşamaz. En üst bilişsel işlemlerden olan dilsel işlemlerin başarılması için bir taraf öncü olmalıdır. Ek olarak birçok insanda, öncü sol beyin yarım küresi – irade yarım küresi- iken, sağ yarım küre -otomatik çalışan- yarım küredir.”

Sağ beynin görsel-mekânsal ve duygusal baskınlığı

Beyni bölünmüş hastalarla yapılan diğer deneylerde, sağ yarım kürenin görevleri araştırılmıştır. Bu deneylerin sonuçlarına göre sağ yarım küre karmaşık görsel ve mekânsal durumlarla ilgili işlemler için özelleşmiştir. Sperry ve Gazzaniga tarafından beyni bölünmüş bir hasta olan W.J ile ilgili bir video, sağ yarım kürenin görsel-mekânsal görevlerdeki üstünlüğünün en önemli göstergelerinden birisidir. Bu deneyde hastaya zar şeklinde bir küp verilmiştir. Bu küpün iki yüzü tamamen kırmızı, iki yüzü tamamen beyaz ve iki yüzü çapraz bir ayrımla yarısı kırmızı yarısı beyaz olacak şekilde boyanmıştır. Hastanın görevi, önceden hazırlanan kartlarla gösterilen modellere göre zarların renkli yüzeylerini kullanarak şekiller düzenlemesidir. Videonun başında W.J kartları sol eliyle (sağ yarım küresiyle) hızlı bir şekilde düzenlemekte ancak, aynı şeyi sağ eliyle yaparken çok büyük zorluk yaşamaktadır. Yavaş ve kararsız bir şekilde zarları çevirmekte ancak sol eli yardım ettiğinde hızlı bir şekilde zarları düzenlemeye başlamaktadır. Araştırmacı W.J’nin sol elini yavaş bir şekilde arkaya doğru çekip, W.J yeniden kaybolmuş bir şekilde yalnızca sağ elini kullanmakta ve zarları düzensiz bir şekilde hareket ettirmektedir. Bu video, Roger Sperry’nin diğer çalışmalarında olduğu gibi, sağ yarım kürenin görsel mekânsal tepkilerin işlenmesindeki üstünlüğü açıkça görülmektedir. Sağ beyin küresinin rolü klinik vaka araştırmaları ile daha da kuvvetlendirilmiştir. Sağ yarım küresi hasar görmüş bir hasta benzer yüzleri tanıyamamaktadır. Sağ beyin yarım küresinde hasar bulunan diğer hastalar, mekânsal yönelim konusunda zorluk yaşamaktadır.

Dahası klinik çalışmalar, araştırmacıları sağ beyin küresinin duygusal işlemler konusunda özelleştiği varsayımına yöneltmektedir. Duyguları fark etme ve ayrıştırmada olduğu gibi, duygusal ifadelerde sağ beyindeki lezyonlardan sonra bozulma yaşanmaktadır; örneğin sağ yarım küre lezyonları bulunan hastalar kelimelerin duygusal tonlamasını tanımlamakta güçlük çekmektedir. Ek olarak, yüzdeki duygusal ifadeleri tanımakta da güçlük çekilmesi, sağ yarım küredeki lezyonlarla ilişkilendirilmiştir. Bu klinik çalışmalar davranışçı çalışmalarla da desteklenmiştir. Uyaranın sol kulağa (sağ yarım küre) verilmesi durumunda duygusal konuşma özelliklerini tanımak daha kolay olmaktadır. Ve uyaranın sol görsel alana da verilmesi durumunda (sağ yarım küre) içerik daha duygusal değerlendirilmektedir. Hatta otonom sinir sistem bu durumda daha güçlü tepki vermektedir.

İki yarım küredeki sıralı ve paralel işlemleri

Kısaca şimdiye kadarki bulgular; “sözel sol beyne; sözel olmayan, görsel-mekânsal ve duygusal işlemler sağ beyne ait” düşüncesine dayanmaktadır. Yarım kürelerin ayırt edici diğer özellikleri, sol beynin sıralı işlemler ile sağ beynin paralel işlemler ile ilgili olduğunu gösteren Tablo 1’de listelenmiştir. Bu düşünce, sol yarım küre hızlı değişiklikleri işleyip ve uyarana ait detay ve özellikleri analiz ederken, sağ yarım kürenin paralel ve uyarana ait bütüncül özellikleri işlediğini söyleyen çok yaygın -ama çoğunlukla kabul görmemiş olan- bir modeli ortaya koymaktadır. Tablo 1’de (analitik, gerçekçiye karşı bütüncül, sezgisel) belirtilen yarım kürelere ait diğer özellikler bilimsel kanıtlarla çok iyi desteklenememiş olup, tartışmalı olarak kalmıştır. Sözel ve sözel olmayan arasındaki farktan başlayarak, zihinsel işlemler ve yarım küreler arasında çok daha soyut kavramlar ve ilişkiler geliştirilmiştir. Bu süreç boyunca, iki yarım kürenin farklılığı konusundaki düşünceler bilimsel sonuçlardan oldukça uzaklaşmıştır.

Beynin iki yarım küresi ve düşünme şekilleri

Bazı araştırmacılar beyin yarım kürelerinin özelleşmiş işlevlerini farklı düşünme biçimleri olarak yorumlamıştır. Bu yüzden, dilin ve uyaranın sıralı işlenmesinin sol beyin küresinde konumlandırılması gerçekçi, analitik, mantıklı düşünme şekilleriyle eş tutulurken, sağ beyinde sözel olmayan, görsel-mekânsal işlemlerle birlikte paralel işlemlerin konumlandırılması bütüncül, sezgisel, duygusal düşünme şekilleriyle eş tutulmuştur.

Psikolog Robert Ornstein 1970’de yayımladığı etkileyici kitabı “bilincin psikolojisi” kitabında, batılı insanların beyinlerinin sadece bir yarım küresini, dolayısıyla zihinsel kapasitelerinin sadece yarısını kullandığını öne sürmektedir. Ornstein batılı insanların dil ve mantıksal düşünceye odaklanmaları nedeniyle iyi eğitilmiş bir sol yarım küreye sahip olduğunu ancak sağ yarım kürelerini ve onun sezgisel ve duygusal düşünme biçimini ihmal ettiklerini iddia etmektedir.. Kısaca, Ornstein sol yarım küreyi batılı insanların analitik ve mantıklı düşünme şekliyle eş tutarken, sağ yarım küreyi doğunun sezgisel ve duygusal düşünme şekliyle eş tutmaktadır. Böylece, akıl ve sezgi ikilemi beyin yarım kürelerine dayanan ayrı bir psikolojik zemin kazanmıştır. Sonuçta ise bu çıkarım, bilimsel bulguların çok uzağında olan yanlış varsayımlar ve yorumlara sebep olmuştur. Gerçek ve sanı bulanık bir hal almış ve beynin iki yarım küresine yalnızca iki farklı düşünme biçimi değil, iki farklı kişilik de atfedilmiştir. Bir yarım kürenin baskınlığı ile birlikte, sağ küresel ve sol küresel düşünme biçimi kavramları insanların bu iki düşünme biçiminden birine daha eğilimli olduğu düşüncesine yol açmıştır. Beynin iki yarım küresinden birini kullanmanın bireyin bilişsel süreciyle ilgili bilgi verdiği aslında bir varsayımdır. Bu varsayım kabaca; rasyonel ve analitik düşünen insanların beynin sol yarım küresini kullanan, bunun tersinde bilgiyi sezgisel ve duygusal olarak işleyen insanların beynin sağ yarım küresini kullan kişiler olduğu gibi bir ayrım getirmiştir. Sonuçta yarım kürelere özgü düşünme şekilleri ve bilişsel süreçlerle ilgili tartışmalar günümüzde oldukça popüler hale gelmiştir. Konuyla ilgili çok çeşitli yayınlar, etkinlikler ve kişisel gelişim kitapları bulunmakta; hatta uygulamaları eğitimde bile görülebilmektedir.

Öğrenme ve eğitimde yarım küresel düşünme ve kişilik şekilleri

Sol ve sağ yarım küresel düşünme kavramlarının kişilik türleri ile ilişkisi eğitim uygulamalarına yönelik birçok soruyu da beraberinde getirdi. Hangi öğrenme ve öğretme yönteminin öğrencilerin yarım küre özelliklerini en fazla dikkate alıdığı sorusu sorulmaya başlandı. Okul müfredatları beynin bir bütün olarak kullanılmasını sağlayacak şekilde nasıl tasarlanabilir? Eğitim sistemimiz dil ve matematiğe odaklanarak sol yarım kürenin kullanılmasına daha fazla mı ağırlık veriyor? Sağ yarım küreye ait beceriler nasıl geliştirilebilir?

Bölünmüş beyin ameliyatının öncülerinden olan Joseph Bogen, psikolog Robert Ornstein’ın gibi araşrımacılar, gelişmiş toplumlarda dil işleme süreçlerini kullanmaya, yani sol yarım küresel düşünme şekillerine odaklanmaya yönelik etkinin daha yüksek olduğunu belirtmiştir. Bunun tersi olarak, benzer toplumlarda yaratıcılık gibi sağ küresel düşünme şekillerinin ihmal edildiğini öne sürmüştür. Eğitim sistemimizi kapsayarak, toplumumuzun yalnızca zihinsel kapasitenin yarısını kullanmaya odaklandığı ve bunun sol yarım küresel düşünme şekli olduğu, diğer yarım küreyi yani sağ yarım küresel düşünmeyi ihmal ettiği giderek daha çok yaygınlaşan bir düşüncedir. E.P. Torrance ya da Madeline Hunter gibi ünlü eğitimciler, okullardaki mevcut öğretim ve değerlendirme yöntemlerinin bir yarım kürenin baskınlığı kavramı doğrultusunda değiştirilmesi gerektiğini söylemiştir. Hunter okul müfredatlarının baskın olarak beynin sol yarım küresini kullanan öğrenciler yetiştirmeyi amaçladığını ifade etmiştir. E.P. Torrance ise okulların süreçlerine daha rahat davranma, özgürce düşünebilme ve geometri gibi sağ küresel işlemleri içeren etkinlikleri daha çok dâhil etmeleri gerektiğini savunmaktadır. Oysa öğrencilerin sınıfta ya da bir işi tamamlıyorken sabit oturma ve cebir gibi sol yarım küresel etkinlikleri kullanmaya daha çok yönlendirildiğini belirtmiştir. Diğerleri de eğitimde sol yarım küre işlemlerinin daha baskın olduğu, eğitimin gündeminde çoğunlukla matematik ve dil gibi sol yarım küre konularının yer aldığı görüşünü desteklemiştir.

Beynin bütünsel olarak kullanılmasını sağlayacak birçok öğrenme ve öğretim metotları geliştirilmiştir. Ancak bu yöntemlerin eğitim ortamlarında kullanılması değerli olsa da, zayıf bir temele dayanmaktadır. Görüldüğü gibi, bir yarım kürenin baskınlığı kavramını destekleyen sınırlı sayıda deneysel dayanaklar mevcuttur. Ayrıca azımsanmayacak sayıda araştırma bazı şeylerin birilerinin düşündüğü gibi sadece kutuplaştırılmadığı ve basit bir şekilde her durumda ikiye bölünmediğini göstermiştir. Fakat özellikle eğitim alanındaki kullanıcılar iki yarı küre ile ilgili düşünceleri basite indirgeyici, sınıflayıcı, mutlak ve belirsizlikler içerecek şekilde kullanmışlardır.

Sağ beyin ve sol beyin düşünme stiline ve eğitimde uygulanmasına yönelik argümanlar

Farklı yarım kürelere bağlı olarak düşünme stillerine yönelik görüş, yaygın anlamda ele alınan yanlış bir sayıltıya dayanmaktadır: ‘Beynin iki yarım küresi belirli amaçlar için özelleşmiştir bu nedenle, her ikisi de farklı düşünme stilleri ile birbirinden bağımsız fonksiyon göstermelidir’ varsayımı fikir vericidir ancak birçok şeyi açıklama yeterliğine sahip değildir. Bu varsayımın çıkış noktası birbiriyle bağlantısız noktalara dayanmaktadır: bilişsel düşünme stilleri gibi farklı düzeylerde, yarım küreler arasındaki farklılığı ortaya koymak adına sadece temelde suni uyarıcılar oluşturma sürecinde fonksiyonel asimetrilere ilişkin bilimsel bulgular kullanılmaktadır. Buna rağmen farklı düşünme stillerinin farklı yarım küreler içinde kaldığını doğrudan destekleyen yeterince tutarlı bilimsel kanıtlar da bulunmamaktadır. Gözlenen bazı fonksiyonel asimetriden insanların düşünme eylemlerini kapsayacak farklı yarım küresel düşünme stili yaklaşımını türetmek, insanların düşünme süreçlerini oldukça basitleştiren ve bilimsel bulgulara yanlış anlam yükleyen cüretkâr bir girişimdir.

Sağ yarım kürenin yaratıcılık ve duygusal düşünme stilini ortaya koyduğu düşünülse de, yaratıcılıkla özellikle sağ yarım küre aktivitesi arasında korelasyonel bir ilişki olduğunu gösteren bilimsel bir kanıt bulunmamaktadır. Benzer bir şekilde, yakın zamanda duygu üzerine yürütülen beyin görüntüleme araştırmalarında, duygusal fonksiyonlar için tamamen sağ yarım kürenin asimetrilerine yönelik bir hipotezi destekleyen bilimsel kanıt bulunmamıştır. Sol beynin doğrudan analitik, mantıksal düşünme stillerini baskın olarak yürüttüğünü ortaya koyan bilimsel bir kanıt da bulunmamaktadır. Stanislas Daheane ise aksine, Arap rakamlarını ayırt etmede sağ ve sol yarım kürenin aynı zamanda aktif olduğunu ortaya koymuştur. Benzer bir şekilde, diğer veriler de yazılmış kelimeleri kodlama veya konuşma seslerini tanıma gibi okuma süreçlerinin farklı bölümlerinde, her iki yarım kürede bulunan alt sistemlerin aktif olduğunu ortaya koymuştur. Bu ve diğer birçok bilimsel bulguya göre bilim insanları bugünlerde, beyin yarım küreleri arasında bazı fonksiyonel asimetriler bulunduğunu kabul etse de, tüm bilişsel süreçlerde ikisinin izole çalışmak yerine birlikte çalıştığını düşünmektedir. Bu görüş ışığında, eğitimsel süreçlerini bir yarım kürenin baskınlığı kavramından hareketle uygulamak, yöntemsel tercihleri bu bağlamda düzenlemeye çalışmak oldukça kuşkuludur.


Dipnotlar:

  1. OECD, The left brain/ right brain myth, OECD, Centre for Educational Research and Innovation – CERI, Haziran 2015.