Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı’na İlişkin Görüşlerimiz
Bu raporda yapılacak olan değerlendirme, yükseköğretimde özerklik bağlamında ele alınacaktır. Çünkü hazırlanan taslak yönetmelik üniversitelerde akademik, idari, mali ve ekonomik konularda denetimi içermektedir. Elbette her ülke yükseköğretimdeki kurumsal özerkliğinin sınırlarını kendi yasal metinleri ile toplumsal, tarihi ve kültürel bağlamına göre oluşturur. Ancak eğitim basamakları içerisinde küresel eğilimlere en duyarlı kademe yükseköğretimdir. Bundan dolayı Bolonya sürecine dâhil olmuş bir ülke olan Türkiye’nin dünyada ve AB ülkelerinde giderek demokratikleşip özerkleşen üniversite anlayışından uzak kalması düşünülemez. AB’de bağımsız kalite güvence kuruluşu olmayan tek ülkenin Türkiye olduğu düşünülürse, konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Kaldı ki, Yükseköğretim Kurulu yakın zamanlarda Yükseköğretim Kalite Güvencesi Yönetmelik taslağını yayımlamıştır. Bu yönetmelik daha özerk ve şeffaf yükseköğretim kurumları için olumlu bir girişimdir. Bunun yanı sıra uzun yıllardır üzerinde tartışılan çeşitli yükseköğretim yasa taslakları da daha özerk üniversite beklentilerini içermektedir. Bu bağlamda dünyada makul düzeylerde özerkleşme benimsenirken, Türkiye’de kontrolü artırmaya dönük yönetmeliklerin gündeme gelmesi düşünülmesi gereken bir husustur.
Bilindiği gibi, Avrupa Üniversiteler Birliği (AÜB), 2007 yılında yayınlanan Lizbon Deklarasyonunda özerkliği Örgütsel, Finansal, İstihdam ve Akademik Özerklik başlıkları altında ele almakta ve bu tanımlama yaygın olarak kabul görmektedir. Akademik özgürlük derece verme; müfredat ve öğretim yöntemlerini belirleme, araştırma konularına karar verme ile ilgili hususları kapsarken, finansal özerklik fon bulma ve tahsis etme, öğrenci ücretlerine karar verme, bütçenin üniversite tarafından kullanımı konularını içermektedir. Diğer yandan, örgütsel özerklik üniversitenin yapısını ve mevzuatını belirleme, sözleşme yapma, karar verme organlarını ve kişilerini seçme gibi işlemlere yönelik bir kapsamdayken, istihdam özerkliği işe alma, maaşı belirleme ve yükseltme konularını içermektedir. Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmelik taslağında yukarıda sıralanan özerklik alanlarının her birine ilişkin içerikler bulunmaktadır. Bu nedenle Bolonya sürecine imza atmış, kalite güvence sistemi için girişimde bulunan bir yükseköğretim kurulunun giderek demokratikleşen bir yaklaşım geliştirmesi beklenir. Ancak, mevcut koşulların getirdiği zorunluluktan dolayı hazırlanan taslak yönetmelik kontrol yönelimli ve ceza temelli bir nitelik taşımaktadır. Bu durum Yükseköğretim Kurulu’nun benimsediği daha kaliteli, hesapverebilir ve şeffaf üniversite anlayışına zıt bir durum olarak algılanmaktadır.
Şüphesiz ki böyle bir duruşu algılamak için vakıf üniversitelerinde yaşanan sıkıntıların yol açtığı olumsuzlukların farkında olmak gerekir. Özellikle farklı yönetimler döneminde açılışı onaylanan vakıf üniversitelerinin öz kaynak, kadro, alt yapı ve benzeri hususlarda taşıdıkları nitelikler arasındaki uçurum düşünüldüğünde bir çeki düzen verilme kaygısı anlaşılabilir mahiyettedir. Dünya çapındaki vakıf üniversiteleri ile son derece ticarileşmiş ve gerçekçi standartlardan yoksun üniversitelerin aynı havuzda olması YÖK’ün işini zorlaştırmaktadır. Anayasal engel dolayısıyla özel üniversite kurulamaması, sorunu iyice karmaşıklaştırmaktadır. Çünkü özel üniversite kurulmasının kanunen mümkün olmaması, ticari teşebbüsleri vakıf üniversiteleri üzerinden yükseköğretim kurumları oluşturmaya yöneltmiştir. Bu tür üniversitelerin yaptığı hatalardan dolayı, vakıf ruhuna uygun davranan üniversiteler, hak etmedikleri halde kimi zaman töhmet altında kalabilmektedir. Oysa bazı kötü örnekler yüzünden tüm vakıf üniversitelerini baskı altına almak, uzun vadede bilimsel yaklaşımı ve üretimi zorlaştıracaktır.
Hazırlanan taslak yönetmelik tüm vakıf üniversitelerini tek tipçi bir yaklaşımla ve aynı ölçütlerle değerlendirmektedir. Devlet üniversitelerinde küçük bir ilde yeni kurulan üniversiteyle 100 yılı aşkın geçmişi olan üniversiteleri aynı mevzuatla yönetmek nasıl sıkıntı yaratıyorsa, aynı kaygı vakıf üniversiteleri için de geçerlidir. Taslak yönetmelik kontrol ve cezalandırmayı temel aldığından giderek dünyadaki rekabetten uzaklaşmaya yol açacaktır. Oysa bu tür yönetmeliklerin hata yapanı affetmeyen ancak sağlıklı bir yapıya sahip üniversiteleri kollayan, yol gösteren, geliştiren ve kalite güvencesini garanti eden bir yaklaşımı olması gerekir.
Vakıf yükseköğretim kurumları resmi kurumlarda sağlanamayan hızlı hareket etme, daha esnek davranabilme gibi özellikleriyle ayrı bir kanaldan ilerlemesi gereken kurumlardır. Ancak hem devlet üniversitelerine yönelik katı kurallara muhatap olmak, hem de vakıf üniversitelerine yönelik aşırı denetimci yaklaşımla karşı karşıya olmak vakıf üniversitelerinin kuruluş gayesinden uzaklaşmasına yol açmaktadır.
Yükseköğretim Kurulu’nun farklı yönetim durumlarında çok zayıf imkanlara sahip, eğitim öğretim nosyonu olmayan kişi ve kuruluşlara vakıf üniversitesi kurma iznini vermesinin olumsuz sonuçları şimdi karşımıza çıkmaktadır. Mevcut Yükseköğretim Kurulu yönetimi, eskiden kalma sorunları çözmek ve kalıcı bir standart oluşturmak için bir yönetmelik taslağı yayımlamıştır. Bu taslağın gelecekte yaşanacak yeni sorunlara kaynaklık etmeyecek şekilde düzenlenmesi dikkat edilmesi gereken bir husustur. Bu taslakla hem geçmişteki sorunları bir yola koymak, hem de gelecekte yeni sorunların çıkmasını önleyecek tedbirler almak mümkündür. Bunun için adil, etik ve yaratıcı bir yapısal değişikliğe ihtiyaç vardır. Bu suretle YÖK asli en temel yönetme ve yön verme işlerini yapabilecektir. Yükseköğretim Kurulu’nun görevi tek tek her üniversitede kimin hangi kadroya atanacağını belirlemek gibi oldukça biçimsel ve durağanlık getirici işlemlerin ötesinde, asgari yeterlik ve kanuni yükümlülükleri tanımlamak olmalıdır. Oldukça basit konularda bile ciddi sorunlar yaşandığı için YÖK katı tedbirler almaya yönelmektedir. Ancak, bahsi geçen sorunları üreten üniversitelerle son derece sağlam yapılara sahip üniversitelerin aynı kontrol sistemine tabi tutulması bürokrasinin hükümranlığını doğurmaktadır.
Bugün vakıf üniversitesi kapsamında kurulan yükseköğretim kurumları, özellikle iş adamlarının ya da diğer bir deyişle sermaye sahiplerinin bilim üretme, iş dünyasına eleman yetiştirme ya da kamu yararına bir alan açma, toplumsal katkı oluşturma gibi sebeplerle kurulmaktadır. Bu amaçlar ekonomik açıdan bir yatırım, eğitimsel açıdan ise bir ekolü temsil etmek üzerine kuruludur. Sosyolojik açıdan ise vakıf üniversitelerinin öz kaynağının üretildiği, kimi zaman kapalı, toplumsal çember için bir toplumsal fayda hedefi taşıdığı söylenebilir. Tüm bu amaçlar ve dünyadaki eğilimler göz önüne alındığında, ülkemizde özel üniversite ve vakıf üniversitelerin amaçlarının birbirine karıştığı gözlenmektedir. Oysa dünyada vakıflar güçlü bir gelenek, ekonomik destek ve felsefi bir hedefle “ekol” ve “model” üretmektedir. Türkiye’nin kısa sayılabilecek tarihinde üniversite vakıfları özel yükseköğretim kurumları oluşturmanın suni adresi olarak kurgulanmış, bu doğrultuda bir alan açmaktan ve felsefe oluşturmaktan uzak kalmıştır. En köklü ya da en zengin vakıflara ait kurumlar ya ailelere aittir ya da sanayinin kendi nitelikli iş gücünü oluşturması beklentisi ile iş dünyası tarafından kurgulanmıştır. Bu aşamada güçlü vakıfların doğmasını beklemek ya da bu suni baskıyı kırmak zor görünmektedir. Asıl çözüm bu tür yönetmelikler hazırlamak değil, anayasal çerçeveden başlayarak konuyu hal yoluna sokmaktır. Türkiye’de vakıf üniversitesi tarihçesi teamül ve kurumsallık oluşturacak kadar uzun değildir. Bu nedenle, ceza ve kontrolün temele alınmaması kaydıyla mevzuata ağırlık verilmesi anlaşılabilir. Ceza kavramının eğitimle ilgili konularda öne çıkması vakıf üniversitelerindeki öğretim üyelerinin, öğrencilerin ve hatta tüm mezunların itibarını ve aileleri etkilemektedir. Bir vakıf üniversitesinin kapatılması halinde öğrencilere bir adres gösterilmesi, sorunu çözüme kavuşturmamaktadır.
YÖK ne kadar mevzuat temelli çalışmalar yapsa da, bazı vakıf üniversiteleri dolambaçlı yollardan parasal yönetimlerini yürütmektedir. Vakıf gelirleri prim, ek ödeme, alım, ihale ve ödemeler ile kurum dışına hizmet ya da benzeri harcamalar olarak çıkartılabilmektedir. Vakıf kültürünün kavranmamış olması ve şirket üniversitesine izin verilmemesi dolayısıyla bu tür davranışlar gözlenebilmektedir. Yönetmeliklerle denetlenemeyecek kadar çetrefilli bir durum söz konusudur. Bahsi geçen sorunların sonuçları değil, nedenleri ortadan kaldırılarak sürdürülebilir ve yükseköğretimin doğasına uygun bir çözüm üretilebilir. Anayasal ve yasal düzenlemelere yoğunlaşmak son derece kritiktir. Bu noktada, Yükseköğretim Kurulu’nun kalite geliştirme ve koordine etme rolüne uygun, vergi denetimi ve diğer mali denetimler dışında kalan Ar-Ge çalışmaları, proje yatırımları, akademik iyileştirmeler, sağlık-kültür hizmetleri, alt yapı çalışmaları vb. kapsamında hizmet kalitesini korumak için kriterler belirlemesi çok daha anlamlı görülmektedir. Yükseköğretim Kurulu’ndan beklenen yükseköğretim kurumlarının kalite politikaları ve uluslararası standartlara ulaşmaları ile ilgili önlemler almasıdır. Bu amaç doğrultusunda ise yöneylem ve ihtiyaç analizleri tanımlanarak Yükseköğretim Kurulu’nun yol gösterici rolü ön plana çıkarılmalıdır. Örneğin YÖK bu gibi analizler sonucunda yükseköğretimin geleceğine yön verebilecek, 3. nesil dâhil farklı sanayi işbirliği, alt yapı geliştirme, araştırmacı olma, meslek elemanı sağlama, sınırlı alanlarda uzmanlaşma, yüksek okul (uygulama odaklı) gibi konsept okulları teşvik edebilecek duruma gelebilir. Öte yandan gelinen noktada yükseköğretim politikalarında uluslararasılaşmanın göstergeleri öğrenci değişim sayıları ile açıklanmaktadır. Yükseköğretim Kurulu proje, uzman değişimi, program ve diğer ortaklıkları teşvik ederek üniversitelerin uluslararası etkileşimlerine katkıda bulunabilir.
Mevcut yönetmelik taslağının yukarıdaki hususlar ışığında yeniden değerlendirilmesi çalışma barışı ve toplumsal uzlaşma arayışı bakımından önemlidir. Buna bağlı olarak yönetmelik taslağının Türkiye’nin sıcak politik gündemindeki konularla birebir ilişkilendirilmesine imkan vermemekte yarar vardır. Aksi takdirde YÖK’ün vakıf üniversitelerinde yaşanan devasa sorunlara iyi niyetle çözüm bulma çabaları aktif siyasetin rutini olarak değerlendirilebilir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında TED/TEDMEM olarak öne çıkan maddelere ilişkin açıklamalarımız sırasıyla aşağıda yer almaktadır:
Madde 1
Madde 24:
Yapılan değişiklik sonucunda vakıf yükseköğretim kurumlarının Yükseköğretim Kurulunun gözetim ve denetimine tabi olduğunun ifade edildiği cümleye ‘akademik, idari, mali ve ekonomik’ konularda ibaresi eklenmiştir.
Bu ibare yeni bir husus olmayıp daha önce 2547 sayılı kanunun 10 no’lu ek maddesinde de benzer şekilde yer almaktadır. Bu ifadelerin yönetmelik taslağında da yer bulması vakıf üniversitelerinin akademik, idari, mali ve ekonomik sorumluluklarının devlet üniversitelerinden farklı olmasına rağmen aynı denetim mekanizmasına tabi tutulması çelişkisini tekrar gündeme getirmiştir. Bu bağlamda üzerinde durulması gereken asıl sorun, devlet üniversitelerinin ve tüm vakıf üniversitelerinin benzer yönetmelik ve aynı kanun çerçevesinde değerlendirmeye alınmasıdır. Oysa yükseköğretim kurumları birbirinden çok farklı dinamiklere sahip kurumlardır. Çeşitliliğin katma değer yarattığı yükseköğretimde, kurumların denetim mekanizmalarında farklılaşma yoluna gidilmelidir.
Yükseköğretim Kurulu vakıf yükseköğretim kurumlarını hesap, işlem ve faaliyetleri ile mallarını hesap veya faaliyet dönemine bağlı olmaksızın, yıl içinde veya yıllar itibarıyla denetleyebileceği gibi akademik birim, program, proje ve konu bazında da denetleyebilir.
Yukarıdaki ifade ile Yükseköğretim Kurulu’nun denetleme faaliyetlerini zamandan ve pek çok kısıttan bağımsız gerçekleştirme yetkisine kavuşması söz konusudur. Anlık denetimlerin yol açacağı tedirginlik, üniversitelerde içe kapanma tepkisi ile sonuçlanabilecek niteliktedir. Uluslararası platformlarda özerk üniversite vurgusu her geçen gün artarken, üniversitelerin kontrol temelli denetimlere tabi tutulması zihinsel üretimin duraklamasını beraberinde getirebilecektir. Böylesine bir ortamdan ise sadece etiketlenen değil, tüm üniversitelerin etkilenmesi muhtemel görünmektedir.
Öte yandan, denetimin zamandan bağımsız olmasından kaynaklanan tedirginliği bertaraf etmek ve denetimlerden mümkün olan en az hasarla çıkmak için, üniversitelerin YÖK üzerinde siyasi baskı kurma girişimleri olasılık dâhilinde yer almaktadır.
Vakfın veya vakıfların yönetim organındaki her türlü değişiklik ve buna bağlı olarak değişen malî tablolar, değişikliğin gerçekleşmesinden itibaren en geç bir ay içinde Yükseköğretim Kuruluna bildirilir.
Bu ifadede yer alan değişikliklerin kapsamı ile ilgili ortak bir dilin gelişmesi ve muhtemel yanlış anlaşılmaların önlenmesi için kurumlar arası yazışma cetvellerine ve ayrıntılı mutabakat metinlerine ihtiyaç bulunmaktadır.
Madde 2
Madde 25:
Taslağın 25. Maddesi Vakıf yükseköğretim kurumlarının mevzuata aykırı işlem ve eylemleri hakkında uygulanacak önlemler başlığı altında 5 alt başlıktan oluşmaktadır:
a. Uyarma ve düzeltme isteme
b. Yeni akademik birim kurma ve program açma taleplerinin askıya alınması
c. Öğrenci kontenjanı taleplerinin sınırlandırılması veya durdurulması
d. Faaliyet izninin geçici olarak durdurulması
e. Faaliyet izninin kaldırması
Her başlık altında vakıf yükseköğretim kurumlarının mevzuata aykırı işlemlerine ilişkin olarak hangi durumlarda nasıl önlemlerin alınacağı maddeler halinde listelenmiştir.
25. Madde ile ilgili olarak eleştiriye en açık nokta, yukarıda ifade edilen beş farklı önlemin aşamalandırılmamış olmasıdır. İlkesel olarak suça konu olan hüküm ne olursa olsun, yönetmelikte “önlem” olarak karşılık bulan yaptırımların basamaklara uygun olarak yapılandırılması daha yerinde bir yaklaşım olacaktır. Diğer bir deyişle, bir vakıf üniversitesinin faaliyet izninin kaldırılması kararından önce diğer dört basamakla ilgili önlemlerin yürürlüğe girdiğinden emin olunmalıdır.
Madde 25 kapsamında öne çıkan hükümlerin değerlendirmelerine aşağıda yer verilmiştir:
Madde 25 – a bendi
Madde 25’in a bendinde hangi durumlarda üniversitelere yazılı uyarı yapılacağı ile ilgili kriterler ifade edilmiştir.
8) Öğrenciler için gerekli açık ve kapalı alanların Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen asgari miktardan az olması veya akademik, sosyal, sportif ve kültürel alanların yetersiz olması
Bu hükümde yer alan ifade, ilgili yükseköğretim kurumlarının açılma sürecindeki kriterlerle daha yakından ilişkilidir. Benzeri uyarma ve düzeltme istemlerinin kaynak yönetimi odağında ihtiyaç duyulduğu iddia edilen ve bu doğrultuda cezai işlem ve yaptırımları belirleyen bir taslakta yer almasının uygunluğu tartışmalıdır. Üniversite açma ile ilgili mali ve teknik esasların en baştan çok sağlam ve net tanımlanması gerekir. Yönetmeliğe konu olan hususlar zaten en baştan temin edilir ve protokole bağlanır ve aksi durumlar için yaptırımlar tanımlanabilir. Dolayısıyla YÖK’ün yükseköğretim kurumlarının tümüne yönelik akademik özerklik ve bağımsızlığa bağlı kalarak, temel standartları oluşturması ve akreditasyon için gerekli her türlü sistematik düzenlemeyi yapması daha faydalı olacaktır.
Madde 25 – b bendi
Madde 25’in b bendinde hangi durumlarda üniversitelerin yeni akademik birim kurma ve program açma taleplerinin askıya alınacağı ile ilgili kriterlere yer verilmiştir.
2) Vakıf yükseköğretim kurumuna ait her türlü mal ve hakkın amacı dışında ya da özel işlerde kullanılması
Bu hüküm, işaret ettiği kapsam dikkate alındığında, denetlenmesi neredeyse imkânsız bir durumu içermektedir. Bununla birlikte, devlet üniversitelerinde bu hassasiyetin ihlali ile daha sık karşılaşıldığı bilinmektedir. Kültürel kodlarla ilişkilendirilebilecek bu ifade, barındırdığı muğlaklıkla birlikte nesnel bir değerlendirmenin oldukça uzağındadır. Uygulamada adil olmayan yargıların geliştirilmesi ihtimali yüksektir. Konuyla ilgili baskının artması “kılıfına uydurma” girişimlerini artıracaktır.
5) Öğrenci kayıt kabulü, sınavlar, yurt içi ve yurt dışı yatay geçiş, mezuniyet işlemleri veya bunlarla ilgili belgelerde usulsüzlük yapılması
Öğrenci işleri bünyesinde yapılabilecek usulsüzlükler ulusal ve yerel ağa bağlı bütünleşik, şeffaf bir yazılım alt yapısıyla rahatlıkla çözümlenebilir. Bu hükümle ilgili özellikle dikkat edilmesi gereken nokta, yurt dışı üniversitelerle ilgili yapılan işlemlerdir. Bu kapsamdaki üniversitelerde akreditasyonla ilgili hareketlilik göz önünde bulundurulduğunda, benzeri değişikliklerin izlenebilmesi ve karışıklıkların önüne geçilmesi için dijital bir platform oluşturma seçeneği düşünülmelidir.
Madde 25 – c bendi
Madde 25’in c bendinde hangi durumlarda üniversitelerin öğrenci kontenjanı taleplerinin sınırlandırılacağı veya durdurulacağı ile ilgili kriterlere yer verilmiştir.
Aşağıdaki hallerde vakıf yükseköğretim kurumunun tüm ya da bazı akademik birim ve programlarının mevcut öğrenci kontenjan talebi, fiilin ağırlığı dikkate alınarak bir-iki yıl süre ile yüzde 40 oranına kadar azaltılır ya da öğrenci alımı tamamen durdurulur.
Öğrenci kontenjanlarının azaltılması eğitim-öğretim hakkının engellenmesiyle ilişkilendirilebilecek bir durumdur. Böylesi bir durumda üniversite sadece mali açıdan zarar görmeyecek, üniversiteye duyulan güvenin azalmasıyla itibar kaybı yaşayacaktır. Bu önlem, güven üzerine kurulu eğitim ruhunu derinden etkileme potansiyeline sahiptir.
3) Yükseköğretim Kurulunun izin verdiği konu, yer ve alanlar dışında faaliyette bulunulması
Bu fıkra, işaret ettiği kapsam bakımından yanlış anlaşılmaya oldukça açık hususlar barındırmaktadır. Yükseköğretim kurumları hizmet alanları gereği çok geniş yelpazede faaliyetlerde bulunmaktadır. Bu kapsamda sayılabilecek faaliyetler arasında disiplinlerarası çalışmalar, kamu, özel ve 3. sektör arasındaki işbirliği, her türlü kamusal faydaya yönelik çıktı üretimi, sosyal ve kültürel etkinlikler, uluslararası ortaklıklar yer almaktadır. Ancak, getirilen “konu, yer ve alan” bazındaki sınırlandırma, yükseköğretimin sahip olması gereken esnek yapıyla çelişmektedir.
Madde 25 – d bendi
Madde 25’in d bendinde hangi durumlarda üniversitelerin faaliyet izinlerinin geçici olarak durdurulacağı ile ilgili kriterlere yer verilmiştir.
4) Vakıf yükseköğretim kurumunun kuruluş taahhütlerinde yer alan mal varlığının Yükseköğretim Kurulundan izin alınmaksızın kısmen ya da tamamen değiştirilmesi veya elden çıkarılması,
Vakıf yükseköğretim kurumlarının kuruluş taahhütlerinde yer alan mal varlıkları ile ilgili hükümler vakıf senedinde yer almaktadır. Yönetmelik kapsamında bu konunun tekrar ele alınmasının gerekliliği net değildir.
Madde 25 – e bendi
Madde 25’in e bendinde hangi durumlarda üniversitelerin faaliyet izinlerinin kaldırılacağı ile ilgili kriterlere yer verilmiştir.
4) Alım satım ve ihalelerde vakıf yükseköğretim kurumunu zarara uğratıcı nitelikte usulsüzlük yapılması
Üniversitelerin alım-satım ve ihalelerle ilgili işlemleri İhale Kanunu ve üniversitelerin resmi satın alma yönetmelikleri kapsamında değerlendirilmektedir. Usulsüzlüğün tespitinde hangi kriterlerin dikkate alınacağı, ihale kanununa ve satın alma yönetmeliğine uygun işlemlerin değerlendirmeye alınıp alınmayacağı açık bir şekilde ifade edilmemiştir.
5) Vakıf yükseköğretim kurumunun ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı eylemlerin odağı haline gelmesi,
Ceza hukuku ile ilgili işlemlerin yükseköğretim kurumları kapsamında ayrı olarak ele alınması ve faaliyet izninin kaldırılmasına kadar giden bir yaptırımla karşılık bulması beraberinde farklı problemler getirebilir. Söz konusu anayasal bir suç ise, yürütülecek işlemler Türkiye Cumhuriyeti savcılarının sorumluluğundadır. Yükseköğretim Kurulu’nun önceliği ve asıl hizmet alanı, eğitimin organizasyonu olmalıdır.
Madde 3
Yönetmeliğin 26. Maddesinde, 25. Maddede faaliyet izninin geçici olarak durdurulması ile faaliyet izninin kaldırılmasının hüküm ve sonuçları ele alınmıştır.
a) Faaliyet izninin geçici olarak durdurulmasının hüküm ve sonuçları
Bu düzenleme ile bahsi geçen devredilen üniversite ile mevcut mevzuatta yer alan garantör üniversite arasındaki ayrımın netleştirilmesi ihtiyacı doğmaktadır. Dolayısıyla söz konusu iki statünün tanımlanması, amaç, kapsam, yükümlülükler ile devredilen üniversitenin hangi kriterlere göre seçileceği netleştirilmelidir.
YÖK tarafından belirlenecek olan Yükseköğretim Genel Kurulunun bir üyesinin gözlemci sıfatıyla mütevelli heyeti toplantılarına katılması olumlu görülmektedir. Zira olumlu ya da olumsuz gelişmelerin yakın olarak takip edilmesi ve yapıcı önerilerin sunulması açısından fayda sağlayıcı bir rol üstlenmesi faydalı sonuçlar doğurabilecektir.
Düzenlemede faaliyet izninin geçici olarak durdurulmasına sebep olan kişilerin mütevelli heyetinde yer alamayacağı hükme bağlanmıştır. Ancak bu kişilerin ilgili vakıf yükseköğretim kurumunda süresiz olarak mı yoksa belirli bir süre için mi mütevelli heyetinde yer alamayacağı açık değildir. Benzer şekilde bu kişilerin başka bir vakıf yükseköğretim kurumunun mütevelli heyetinde yer alıp alamayacağı da net bir şekilde açıklanmamaktadır.
Faaliyet izninin geçici olarak durdurulduğu süreçler, söz konusu vakıf yükseköğretim kurumu üzerinde ciddi etkiler oluşturabilecek niteliktedir. Öncelikle üniversitenin itibarı ve geleceği ile ilgili toplumsal algıda ciddi soru işaretleri oluşabilir. Bu durum faaliyet izninin geçici olarak durdurulduğu yıllarda öğrencilerin bu kurumları tercih etmemelerine, kurumların ise kontenjan açıklarının oluşmasına sebebiyet verecektir. Ancak burada sadece itibar değil, belirlenen süre sonunda faaliyet izninin kaldırılması riski nedeniyle toplumda ve öğrencilerde çekincelere neden olacaktır. Toplumsal yarar düşünüldüğünde, vakıf yükseköğretim kurumları için bu sürecin bir stigmaya dönüştürülmeden, diğer bir deyişle cezai işlem gerektiren eylemler kurumlara mal edilmeden, yönetilmeli ve düzenlenmelidir.
b) Faaliyet izninin kaldırılmasının hüküm ve sonuçları
Vakıf Yükseköğretim Kurumunun tüzel kişiliğin sona ermesi itibariyle öğrencilerin eğitimi devralan üniversitede eğitimine devam etmesi, diplomaların ise devredilen üniversite tarafından verilmesi, öğrenciler aleyhine sonuçlar doğurabilir. Söz konusu durumda kurumlara yönelik cezai yaptırımların, öğrencilerin eğitim ve öğretim hakkı önünde engel oluşturabileceği düşünülmelidir. Bir öğrencinin üniversite seçiminde etkili olan kirterlerden biri nitelikli eğitimdir ancak bu kriter kadar önemli olan bir diğer kriter de üniversitenin itibarıdır. Yukarıda da bahsedildiği üzere, faaliyet izni geçici olarak durdurulan ya da izni iptal edilen bir yükseköğretim kurumunun itibarında yaşanacak bir düşüş, öğrenciler üzerinde olumsuz etki bırakacaktır. Dolayısıyla cezai işlemleri gerektirecek eylemlerin bedellerinin söz konusu yükseköğretim kurumuna, eğitim hizmeti alan öğrencilere ve eğitim hizmeti veren akademisyenlere yansıtılmaması önemsenmelidir.
Düzenlemeye göre, faaliyet izni kaldırılan vakıf yükseköğretim kurumunun taşınır ve taşınmaz malları ile tüm ayni ve nakdi hakları devrolunan yükseköğretim kurumunun mülkiyetine geçmesi söz konusudur. Ancak faaliyet izninin kaldırılmasıyla beraber çalışmakta olan akademik ve idari personelin hizmet sözleşmeleri, tüzel kişiliğinin sona ermesi itibariyle yasal hakları ödenmek suretiyle feshedileceği açıklanmaktadır. Bu durumda idari ve akademik personel ile öğrencilerin mağduriyet yaşamaması için farklı çözüm önerileri geliştirilebilir. Örneğin devralınan üniversiteyi, mevcut haliyle koruyarak, öğrenciler ile idari ve akademik kadronun kendi sistematiği içerisinde devam etmesi yönünde destek sağlanabilir. Çünkü devralan üniversitenin ilgili bölüm ve alanlarda yeteri kadar öğretim üyesi ve yetişmiş personeli bulunmayabilir. Faaliyet izni kaldırılan üniversitelerin yöneticilerinin yaptığı hataların öğrenci ve akademisyenleri zor durumda bırakması ve bir etiketlenmeye yol açması uygun olmayacaktır.
Madde 4
Yönetmeliğin yedinci bölümü olan Mali Hükümler atlında yer alan Madde 27 ile vakıf yükseköğretim kurumlarının kazanç amacı gütme ve kaynak aktarımına ilişkin hükümler detaylı bir şekilde düzenlenmiştir.
Kaynak aktarımı sayılan hükümlere ilişkin değerlendirmeler aşağıda yer almaktadır.
a-b-c-d) Üniversitenin her türlü kaynak yönetimi ve kullanımında belirli standartlara ve/veya oranlara sıkıştırılması fiili olarak mümkün olmayabilir. Bunun en temel sebebi Türkiye’de sık sık değişen ve net bir ortalamada seyretmeyen oranlar ve finansal kararlardır. Bu da uygulamada söz konusu dengenin korunmasını zorlaştırabilmektedir. Kaynakların düşük bedellerle kullanımı ise vakıf yükseköğretim kurumları gibi kamu yararına faaliyetler yürüten üniversitelerin toplumsal fayda sağlama amaçlı faaliyetlerinde kısıtlayıcı olabileceği gibi, bu hüküm doğrultusunda aleyhe kullanılabilecek sonuçlar doğurma potansiyeline de sahiptir.
h) Bu maddede her düzeyde görev yapmakta olan personele ödenecek olan maaş, ücret vb ödemelerin makul düzeyden fazla olmasına ilişkin düzenleme bulunmaktadır. Ancak söz konusu ibarede yer alan ‘ödemelerin emsallerine göre makul sayılamayacak derecede yüksek olması’ ifadesi belirsizdir. Bu noktada kurum için emsallere esas teşkil edecek kriterin ne olacağı açık değildir.
Madde 7
Yönetmelik taslağı ile yürürlükten kaldırılan 28. Maddede, vakıf yükseköğretim kurumlarına yönelik mali kolaylıklar ele alınmaktadır.
Vakıf yükseköğretim kurumlarının mali kolaylıklardan, muafiyetlerden ve istisnalardan aynen istifade edeceği 2547 sayılı Kanunun 56. Maddesi gereği garanti altına alınmaktadır. Dolayısıyla Kanunda yer alan bir maddenin yönetmelikte olmaması bu hakkın kullanılamayacağı anlamına gelmemektedir. Ancak bu hak kullanımına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi ihtiyacı göz önüne alınarak detaylandırılması düşünülebilir. Zira yönetmelikler yasada yer alan hükümlerin uygulamasına yönelik ayrıntılı açıklamalar için vardır.