Özel Okulları Sınıflandırmanın Amacını Anlamak
Milli Eğitim Bakanlığı’nın son günlerde özel okulların belli koşullar çerçevesinde akredite edilmesi için çalışmalar yürüttüğü bilinmektedir. Bilindiği üzere, ülkemizdeki okulların kalite ölçütleri mevcut değildir. Bu ölçütlerin belirlenmesi, hesap verebilirlik mekanizmasının bir parçası olarak eğitimin standartlaşmasına ve kalitenin tüm öğretim kademelerinde bütünsel olarak ele alınmasına katkı sağlamak için önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.
Bu uygulama, dünyanın pek çok ülkesinde okul kalitesini arttırmak için kullanılan okul karneleri ile benzerlik göstermektedir. Okulların durumlarının her yönüyle ortaya koyulduğu okul karneleri eğitim-öğretim ve yönetim süreçlerinin takibi, geliştirilmesi, eğitim çıktılarının değerlendirilmesi, mevcut durumlarının veriye dayanarak sergilenmesi ve bu verileri kullanarak sonrasında varmak istedikleri noktanın belirlenmesini sağlayan bir değerlendirme mekanizmasına aracılık etmektedir. Okullara verilen karneler birçok yönden önem taşımaktadır;
- Okulun performansını yansıtması
- Okulun hangi alanlarda iyi olduğunun anlaşılmasına yardımcı olması
- Okul personelinin geliştirilmesine yol göstermesi
- Okulun gelişmeye ihtiyacı olan alanlarının paydaşlarca tartışılarak öğrenci başarısının arttırılmasına katkı sağlaması bunlardan bazılarıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yürüttüğü bu çalışma özel okullarla sınırlıdır. Ülkemizde eğitim sisteminin geneli düşünüldüğünde özel okulların sorunu en az olan kesim olduğu bilinmektedir. Yapısı itibariyle özel okullar en genel tabirle “müşteri memnuniyeti” üzerine kurgulanmıştır ve kendiliğinden oluşmuş bir hesapverebilirlik mekanizmasına sahiptir. Bununla birlikte, Milli Eğitim Bakanlığı özel okulları kanuna uygunluk ve eğitim öğretim faaliyetlerini yerine getirme açısından izlemek ve denetlemekle mükelleftir. Bu sorumluluğun ötesine geçen adımların atılması, söz konusu düzenlemede olduğu gibi özel okulların, Milli Eğitim Bakanlığı aracılığı ile değerlendirmeye alınması bürokratik işlemlerin artmasından öteye gidemeyecektir. Milli Eğitim Bakanlığı özel okul piyasasının düzenlenmesi ve eğitimin ticarileşmesi noktasında var olan sıkıntılar için çözüm önerileri geliştirebilir, ancak bakanlığın eğitim kalitesini arttırmak için öncelikli eylem noktası özel okullar değil resmi okullar olmalıdır. Planlanan yeni uygulama, akreditasyon sisteminin ilk ayağı olarak nitelendirilmektedir. Ancak, öncelikli adım olarak, etkisi Türkiye’deki tüm okullara genellenebilecek başka bir alternatif düşünülmelidir. Örneğin, bir il ya da bir bölgedeki tüm resmi ve özel okullar üzerinden sonuçların değerlendirilmesi ile birlikte ülke geneline yayılabilecek bir pilot uygulama başlatılmalıdır.
Bakanlığın taslak çalışmasına göre özel okulların; fiziki standartlar, yönetim ve organizasyon, eğitim öğretim süreçleri ve destek hizmetleri olmak üzere 4 başlıkta değerlendirilerek A, B, C veya D kategorilerinden birine yerleştirilmesi planlanmaktadır.Okulların mevcut durumları belirlendikten sonra bir üst kategoriye geçmeleri için de vergi muafiyet ve indirimleri, bina destekleri ile eğitim ve öğretim desteği gibi teşvikler sunulacaktır. Genel itibari ile söz konusu söylemlerin okulların kalitesinin arttırılmasında önemli bir adım olduğu düşünülse de amaca ulaşmak için ara basamaklar olarak da nitelendirilebilecek olan alt ölçütler dikkatle kurgulanmalıdır. Örneğin, bir okulda kütüphane bulunması 50 puana karşılık gelmektedir. Göze çarpan bir diğer örnek de öğrencilerin öğrenme stillerinin belirlendiği çalışmalar yapan okullara 20 puan verilmesidir. Bu örnekler beraberinde farklı sorular getirmektedir: Örneğin kütüphane ne gibi özelliklere sahip olmalıdır? Kütüphanesinde 50 kitabı olan okul ile 5000 kitabı olan okul aynı puanı mı alacaktır? Bir okulun kütüphanesi yoksa ne gibi teşvikler sağlanacaktır? Dönem başında her öğrenciye öğrenme stilleri ölçeği uygulayan bir okul puanı almak için yeterli görülecek midir? Öğrenme stillerini belirleyip ders içeriklerini ve öğrenme faaliyetlerini buna göre şekillendiren bir okul da aynı puanı mı alacaktır?
Zihinlerde soru işareti oluşturan bir diğer nokta da ölçütlerin puanlandırılmasıdır. Puanlama dağılımı yapılırken öncelik kriterinin hangi gerekçelere göre belirlendiği açıklığa kavuşturulmalıdır. Örneğin; yüksek lisans yapmış eğitim personeli oranının yüzde 20’nin üzerinde olması, öğrencilerin öğrenme stillerinin belirlendiği çalışmalar yapılması, öğrencilerin gelişim ve ihtiyaçları ile bireysel özelliklerini tanımaya yönelik kararlar alınması, öğrencilerin bilgi ve becerilerinin ortaya çıkmasına yönelik çalışmalar yapılması, lisanslı sporcu öğrenci oranının yüzde 41 ve üzerinde olması, okul spor takımı sayısının 5 ve üzerinde olması gibi kriterlerin hepsi 20 puana karşılık gelmektedir. Örnekler incelendiğinde bu kriterleri sağlamak için gereken kaynak ve enerjinin birbirinden oldukça farklı ve bağımsız olduğu görülmektedir. Bu durum da belirlenen öncelik kriterinin ne olduğunun ortaya konulması gerektiğini bir kez daha göstermektedir. Okulların puan alarak bir üst kategoriye geçmeleri için harcayacakları enerjinin ve kaynağın doğru yönlendirilmesi de bakanlığın sorumlulukları arasındadır. Bunun yapılabilmesi için kriterlerin de kendi içinde kategorize edilmesi önerilmektedir. Temel, orta ve üst düzey kriterler havuzu oluşturularak, aşamalı bir puanlama sistemine geçilmesi önerilen seçenekler arasındadır. Bu şekilde, temel düzey kriterleri sağlamamış bir okulun sadece puan getirmesi için yapılan faaliyetlerle üst düzey kriterlerden puan almasının önüne geçilebilecektir.
Daha geniş bir çerçeveden bakıldığında ise, bu kriterlerin girdi temelli olduğu, çıktıların niteliğinde, dolayısı ile de eğitimin niteliğinin arttırılmasına olanak sağlamayacağı görülmektedir. Mevcut kriterlerin sağlanması durumunda eğitim kalitesinin ne kadar artacağı tartışmaya açıktır. Ortaya konulacak kriterlerin ve bunların olası etkilerinin kanıta dayalı çalışmaları dayanak alması bir zorunluluktur. Girdilerin ve sonuçların nicel tanımlanması yerine süreçlerin nitel özelliğinin merkeze alınması süreç analizi bakımından daha işlevsel olabilecektir. Okulları var olan mevcut durumdan ileriye götürmek amacı ile akreditasyona olanak sağlayacak bir yol haritasından şu aşamada bahsedilememektedir. Paylaşılan bilgiler tüm sürecin, okulların nicel çıktılarını değerlendirecek bir kontrol listesi olmanın ötesine geçemediğini göstermektedir, ancak eğitim kalitesinin arttırılmasından bahsedilebilmesi için planlanan uygulamanın akreditasyon yapısı içine oturtulması gerekmektedir.
Paylaşılan bilgilere göre, okullar öncelikle belirlenecek kriterleri e-okul üzerinden kendileri dolduracaktır. Bunu takip eden aşamada, okulların kategorilerinin belirlenmesi amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü ve Valilik 3 kişiden oluşan bir ekip görevlendirecektir. Bu ekip okulun beyanı ve kriterlere uygunluğunu denetleyerek A, B, C veya D grubu olmak üzere sertifika verecektir. Sürecin verimli ilerlemesi ve okulların eğitim kalitelerini arttırmaya yönelik amaca ulaşılmasında hassasiyet gösterilmesi gereken bir alan da okulların değerlendirme süreçleridir. Bu süreçlerin adil ve şeffaf ilerlemesine özen gösterilmelidir.
Öne çıkan bir diğer açıklama da dershanelerden özel okula dönüşecek olan kurumlarla ilgilidir. Yapılan açıklamaya göre, bu kapsamdaki özel okullar D kategorisinde değerlendirilecektir. Bu durum, beraberinde cevaplaması zor sorular getirmektedir. Örneğin, herhangi bir dershanenin A kategorisinde yer alabilecek bir okula dönüşmesi durumunda sınıflandırması ne olacaktır? Bu uygulama sadece dershanelerden dönüşecek kurumlara özgü ise, gerekçelerin kamuoyunu tatmin edecek düzeyde olması sağlanmalıdır. Dershanelerin dönüşümü sürecinde, bu kurumlara çeşitli destekler ve teşvikler sağlanacağı Bakanlık tarafından sıklıkla dile getirilmiştir. Ancak, hali hazırda temel lise olarak adlandırılarak diğer özel okullardan ayrı tutulacak olan dershanelerden dönüşen kurumların doğrudan D kategorisinde yer alması kamuoyu tarafından olumsuz okunacaktır. Okullar, dershaneden dönüşmüş ya da dönüşmemiş olarak ayrılmadan tek bir havuzda aynı ölçütlere tabi tutulmalıdır.
Açıklamalar tüm boyutlarıyla ele alındığında, devlet okullarının öncelikli eylem planları arasında olması gerektiği görülmektedir. Devlet okulları da aynı ölçütlerle sınıflandırılmalı, okullarımızın bulunduğu konumu ortaya çıkarması açısından elde edilen sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmalı, alınması gereken önlemler ve izlenmesi gereken yol haritası ile ilgili ortak akıl oluşturulmalıdır.