Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği'nde Yapılan Düzenlemelere İlişkin Değerlendirmeler

Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nde Yapılan Düzenlemelere İlişkin Değerlendirmeler

TEDMEM tarafından değerlendirilmesi yapılan Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) dershanelerin kapatılmasına yönelik gerekçeli kararının kamuoyuna duyurulmasını takiben gelinen noktada Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) nasıl bir yol haritası izleyeceği konusu belirsizliğini korumaktaydı. Bu belirsizliklerin başında ise, 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nda ve ona dayalı mevzuatta ‘dershane’ ibaresinin bulunmamasından kaynaklı olarak ortaya çıkan yasal boşluğun nasıl doldurulacağı yer alıyordu. Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı açıklamalarında, oluşan boşluğun yönetmelikte yapılacak düzenlemelerle çözüleceğini ifade etmişti. 8 Ağustos 2015 tarihinde yayınlanan yönetmelikte kanunla kaldırılan “dershane” ibaresinin yerine “özel öğretim kursu” tanımı getirildi ve bu kursların hangi kapsamda ve içerikte hizmet verebileceğine ilişkin kararlar açıklandı. Bu doğrultuda AYM kararının yönetmelikle fiili karşılık bulmasının hukuki boyutu, yönetmelikte yapılan değişikliklerin neleri gündeme getirdiği, bu düzenlemelerin eğitim sistemiyle ilişkisi, öğrencilere ve bu kursların sağlayıcısı olan özel teşebbüslere etkisi tartışılmaya değer ana temalar olarak ortaya çıkmaktadır.

Yönetmeliğin Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi

Anayasa Mahkemesi dershanelerin kapatılmasına yönelik yasal düzenlemeleri, eğitim ve öğrenim hakkı, özel teşebbüs ve hürriyet hakkı, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması kapsamında değerlendirip ilgili hükümlerin iptaline karar vermişti. AYM tarafından alınan bu kararlar tekrar yasal bir düzenlemenin yapılmasını da gündeme getirdi. MEB ise AYM’nin verdiği kararın fiili karşılığı olarak yönetmelik düzeyinde bir düzenleme seçeneğine yöneldi. Ancak normlar hiyerarşisi açısından bakıldığında bir yönetmeliğin kanununa, kanunun ise Anayasa’ya uygun olması gerektiğinden, yönetmelikte bir düzenleme yapılmadan önce, uygun bir yasal çerçevenin kanun kapsamında oluşturulması gerekliliğinden bahsetmek mümkün görünmektedir.

Yasal bir düzenlemeye ihtiyaç olup olmadığı bu kapsamda yürütülen tartışmaların ana konularından biri oldu. Ancak kanuni bir düzenlemeye ihtiyaç olmadığı argümanına karşılık sorulabilecek pek çok soru bulunmaktadır. Örneğin; eğer yönetmelik düzeyinde bir değişiklikle özel öğretim kursları düzenlenebiliyor ise; dershane tartışmalarının en başında neden dershanelerin kapsamı yönetmelikle çizilmemiştir? Ya da diğer bir deyişle; kanun çıkarmaksızın, dershanelerin kapsamının bugün tanımlanan özel öğretim kursları kapsamına çekilmesi neden olasılık dâhilinde ele alınmamıştır? AYM dershaneleri kapatan kanunu Anayasa’ya aykırı bulmasa idi, mevcut destek kursları gerekliliklerini ya da oluşturdukları ihtiyacı esnek bir düzenleme ile yönetmeliklerle sağlama çabasında yine olacak mıydı? Bu sorulara elbette farklı düzeylerden farklı cevaplar getirilebilir, fakat gelinen noktada eğitim sisteminin bileşenlerini neler beklediği daha büyük önem arz etmektedir.

Yeni yönetmelikle, özel teşebbüslerin temel lise veya özel öğretim kursu olmaya; öğrencilerin ise bilim grupları ile daraltılmış eğitim programlarıyla sınava hazırlık için farklı çözüm yolları bulmaya yönlendirildiği bir ortam oluşmaktadır. Hukuki açıdan kanuni bir dayanak olmaksızın yönetmelikle getirilen sınırlamalar söz konusu olduğunda yönetmeliğe karşı dava açılması da olası hale gelmektedir. Ayrıca, eğitim tartışmaları dışında ve olası eğitim yönetimi sistematiğinde alışık olunmayan ve bundan sonra başvurulabilecek yeni bir hukuki değerlendirme yöntemi açığa çıkmaktadır. Böylece kanunla çözülmesi gereken her konu yönetmeliğe dayandırılabilecektir. Fakat yasal olarak çözülmesi gereken bu durumun yönetmelikle çözülmesi, hükümetin kurulamamış olması nedeniyle geçici bir yol olarak tercih edilmiş olma olasılığını da akıllara getirmektedir. Meselenin yasal düzlemde nasıl ele alınacağı ise ileriki zamanlarda netlik kazanacaktır.

Yeni Yönetmelik ve Getirilen Düzenlemeler

Yeni yönetmelikte “özel öğretim kursu” adı altında yeni bir kurum yapısı tanımlanmış, bu kurumların hangi kapsamda ve hangi koşullar altında faaliyet gösterebildiği ile ilgili açıklamalara yer verilmiştir.

Dershane olarak faaliyet gösteren kurumların yeni yönetmelikteki koşulları karşılaması durumunda “özel öğretim kursları” olarak faaliyet göstermeye devam edebileceği ifade edilmektedir. Düzenlemede özel öğretim kursları “Kişilerin, Bakanlıkça belirlenmiş bilim gruplarına uygun eğitim ortamlarında, öğrenim seviyelerine, ilgi ve isteklerine uygun öğretim programları doğrultusunda, bilgi, beceri, yetenek ve deneyimlerini geliştirdiği, serbest zamanlarını değerlendirdiği çeşitli kurs kapsamındaki en fazla üç bilim grubunda eğitim veren özel öğretim kurumları” olarak tanımlanmaktadır. Özel öğretim kursları kapsamında eğitim verilebilecek alanlar ise Türk Dili ve Edebiyatı, Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji, Tarih, Coğrafya, Felsefe Bilim Grubu olmak üzere sekiz bilim grubundan oluşmaktadır. Bir özel öğretim kursunun programı en fazla üç bilim grubundan oluşabilmektedir. Ayrıca öğrenciler her bir programdan haftada en az 3, en fazla 8 saate kadar ders alabilmektedir.

Yeni yönetmelikle beraber, zorunlu eğitim çağındaki öğrencilerin Pazar hariç 07:00 ile 19:00 saatleri arasında okulların sağladığı takviye kursları ve özel öğretim kurslarındaki eğitim faaliyetlerinden yararlanabileceği karara bağlanmıştır. Mezun öğrencilerin ise hafta içi ve hafta sonu Temel Liselerde veya özel öğretim kurslarında eğitim almaları mümkün olmaktadır. Yönetmelik aynı sınıf düzeyinde olmayan öğrencilerin beraber ders almalarını sınırlandırırken, zorunlu eğitim içerisindeki öğrenciler ile mezun öğrencilerin aynı katta olmaması şartı getirilmiştir. Buna ilaven, Temel Lise ve özel öğretim kurslarında sınıf mevcudu 16 ile sınırlandırılmıştır. Yönetmelikte, “zorunlu okul çağındaki kursiyerlerin MEBBİS kayıtları e-Okul ile ilişkilendirilir” ibaresi bulunurken, bu düzenlemeyle öğrenci takibinin artırılmasının planlandığı söylenebilir.

Yeni Yönetmeliğe İlişkin Değerlendirmeler

Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nde yapılan son düzenlemelerin eğitim sistemi ve bileşenlerini nasıl etkileyeceğinin değerlendirilmesi önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığı, “yeni bir sistem” olarak nitelediği özel öğretim kurslarının, dershanelerden bağımsız olarak ele alınması gerektiğini ifade etmektedir. Bakanlık, “öğrencilerin eğitim ihtiyacının öncelikli olarak okullarda karşılanacağını, böylece dershanelere ortam hazırlayan sebeplerin de ortadan kalkacağını” ileri sürmektedir. Bu kapsamda özel öğretim kursları dershaneler gibi sınava hazırlık için değil, okul derslerine takviye olarak sistemdeki yerini almaktadır.

İdealize edilmiş bu gerekçelerin eğitim sistemimizin geldiği noktada karşılığının olmadığı, Anayasa Mahkemesi’nin dershanelerin kapatılmasını iptal eden kararının gerekçesinde de yerini almıştır. Anayasa Mahkemesi bu durumu; dershaneler olmadan öğrencilerin bir üst okula geçmesinin ya da yükseköğretim giriş sınavlarına hazırlanabilmesinin mümkün olmadığı yönünde değerlendirmiştir. Bu kapsamda öğrencilere bir tercih hakkı tanınmadığı ve yalnızca okullarda verilen derslerle sınırlı bir bilgiye erişim olanağının sunulduğu belirtilmiş, okul dışı alternatif imkânlar sunulmadan dershanelerin kapatılarak eğitim sisteminden çıkarılması eğitim ve öğrenim hakkının ölçüsüz olarak sınırlandırılması olarak nitelendirilmiştir.

Diğer yandan, MEB tarafından düzenlenen yönetmeliğin AYM kararında yer alan “bireylerin tercihleri doğrultusunda okul dışı eğitim alma ihtiyaçlarını” karşılamaya yönelik farklı çözüm yolları önermesi açısından bir karşılığı vardır. Ancak, öğrencilerin eğitim sisteminin mevcut koşulları dâhilinde kademeler arası geçiş sınavlarında ihtiyaç duyduğu ve talep ettiği eğitimin, özel öğretim kursları kapsamında, aşağıda da detaylı olarak açıklandığı üzere, karşılanamayacağı görülmektedir.

Gelinen bu noktada, Bakanlık okulda verilen eğitimin sınava hazırlık için yeterli olacağı ön kabulünden yola çıkmakta, okul derslerine destek almak isteyen öğrenciler için ise okullarda verilecek takviye kurslarını öncelikli alternatif olarak sunmaktadır. Takviye kursları yeni bir öneri olmamakla birlikte, mevcut yönetmeliklerde hâlihazırda her okulun dilediği takdirde ek kurs ve sınav hazırlığı için program düzenleme yetkisi bulunmaktaydı. Ancak, Bakanlık mevcut sistemde öğrencilerin sınava hazırlık için okul dışı kurumlardan destek alınması gerekliliğini göz ardı etmeyi tercih etmektedir. Oysa dershane ihtiyacının ortadan kaldırılması; sınav odaklı sistemden vazgeçilmesi, okullar arasındaki farklılıkların azaltılması, derslik ve öğretmen açığının giderilmesi, öğretmen yetiştirme ve niteliğinin artırılması konusunda gerçek bir reform yapılması, öğrencilerin sosyo-ekonomik dezavantajından kaynaklanan okul başarısızlığı için tedbir alınması gibi bütünleyici uygulamalardan geçmektedir. Bununla birlikte, sistemde dershane ihtiyacını ortadan kaldıracak bütünsel bir düzenlemenin henüz gerçekleştirilmediği bilinmektedir.

Tartışmaların da gösterdiği üzere, öğrencilerin sınava hazırlanmak için dershane ve benzeri kurslara ihtiyaç duyduğu açıktır. Yönetmelikte yapılan düzenlemelerin bu ihtiyacı ne kadar karşıladığı tartışılmaya değer bir diğer konu olarak görülmektedir.

Yönetmeliğin gündeme getirdiği değişikliklerin öğrencilere etkisi

Yönetmeliğin gündeme getirdiği değişiklikler öğrenciler açısından ele alındığında oldukça karmaşık bir tablo ile karşılaşılmaktadır. Öğrencileri okul, takviye kursları ve özel öğretim kursları arasında bir tercih karmaşası beklemektedir. Yapılan düzenlemelerin arka planında, teşebbüs ve ihtiyaç sahipleri yönetmelikteki teknik ifadelerin dışında mevcut durumu pratik yöntemlerle okuyarak yeni usul ve uygulamalar üretecektir. Bilindiği üzere, yönetmelik değişikliğinin öncesinde, dershaneler sınava hazırlık için en çok tercih edilen yöntem olarak karşımıza çıkmaktaydı. Yapılan bu değişikliklerle ise takviye kurslarında ve özel öğretim kurslarında sınava hazırlama amacının önüne geçilmekte, okulda uygulanan öğretim programlarının takip edilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu durum okullarda uygulanan öğretim programları ile öğrenci ihtiyaçlarının ne kadar paralele olduğu sorusunu tekrar gündeme getirmektedir.

Öte yandan, özel öğretim kurslarında haftada en az 3 en fazla 8 saat ders verilmesi ve en fazla 3 bilim programı sınırlandırılmasının nasıl bir veri ya da ihtiyaç analizine dayandığı açık olmadığı gibi, mevcut eğitsel değerlendirmeler ve pratiklerle de anlaşılamamaktadır. Bu sınırlandırmalarla birlikte sınavda başarılı olmak için en az 10 dersten soru cevaplamak zorunda olan öğrenciler farklı çözüm yolları arayışına girecektir. Seçenekler arasında, ücretleri neredeyse özel okul ücretleriyle yarışan temel liselere devam etmek, özel ders almak ya da birden fazla özel öğretim kursuna devam etmek yer almaktadır. Bunların hepsi ailelere ve öğrencilere hem maddi hem de manevi yük getirecek seçeneklerdir. Dershanelerin kapatılmasının en önemli gerekçesi olarak fırsat eşitsizliği gösterilmiştir, ancak gelinen noktada aynı fırsat eşitsizliğinin devam ettiği gerçeği karşımızda durmaktadır. Dershane sistemini yaratan sebepler kaldırılmadan sistemde fırsat eşitliğinin ve adaletin sağlanamayacağı anlaşılmalıdır. Bu durumda Bakanlık’tan beklenen sınav sisteminin sonucu olan dershane veya özel öğretim kurslarını değil; fırsat eşitliğini ve adaleti gözeterek kademeler arası geçiş sistemini kurgulamasıdır.

Dershanelerin kapatılması gerekçelerinden bir diğerinde “dershanelerin, okula ayrılan zamandan kalan vakitlerini dershanelerde geçiren öğrencilerin sosyal beceri gelişimini sağlayacak etkinliklerden uzak kalmalarına sebep olması” gösterilmişti. Bu gerekçeye istinaden yapılan son düzenlemede, zorunlu eğitim çağındaki öğrencilerin pazar günü herhangi bir programa dâhil olmasının önüne geçildi. Ancak, sınava hazırlanmak için farklı çözüm arayışları bulmak zorunda kalacak öğrencilerin yaşayacağı zihinsel ve fiziksel yorgunluk ise Bakanlığın amaçlarıyla ters düşmektedir. Pazar günü özel öğretim kurumlarının faal olmamasının öğrenciye katkısı ve – özellikle rekabete yönelten sistemin özellikleri nedeniyle- zararı iyi hesap edilmelidir. Sınavlara hazırlanan öğrenciler için sosyal programlar, psikolojik destek, beceri geliştirici ve fiziksel rahatlama sağlayabilecek destekler sağlanması bu kapsamda ele alınabilirdi. Bu şekilde herkesin rahatsızlık duyduğu kaygı ve gerginlik üreten faktörlerin eğitsel ya da bilimsel bir programlama ile kaldırılması için çaba harcanması daha sık gündeme gelebilirdi. Rapor alarak bahar döneminde okula gelmeyen öğrencilerin yaşadıkları bu baskı ve sınavın toplumsal algısı dengelenmeden Pazar günlerinin serbest etkinlikler için ayrılması, düşünce olarak olumlu görülmekte, ancak sonuç açısından izlenmesi gereken bir karar olarak durmaktadır.

Öğrencilere özel öğretim kursları kapsamında haftada en az 3, en fazla 8 saat ders alma sınırlılığı getirmek, öğrencilerin istediği alanda istediği kadar eğitim alma olanağını ortadan kaldırmaktadır. Öğrencileri 3 bilim grubunu seçmeye yönlendirerek öğrencilerin yükseköğretimde çalışmak istedikleri alanları önceden seçmelerini sağlamaya çalışmanın ne mevcut sınav sisteminde ne de eğitim sisteminde bir karşılığı bulunmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi, öğrenciler yükseköğretime giriş sınavlarında sadece 3 dersten sorumlu değildir. Bir öğrencinin okul derslerinden sadece 3 tanesine destek duyacağını düşünmek anlamlı olmamaktadır. Somut bir veri analizi olmaksızın bu tür sonuçsuz kalacak yönlendirmelerin yapılması daha önce pek çok örnekte karşılaşıldığı gibi olumlu sonuçlar üretememektedir.

Buna ilaven; özel öğretim kurslarında uygulanan ölçme değerlendirme faaliyetlerinin, yönetmelikçe sınırlanan “öğretim programlarında yer alan kazanımların ölçülmesi amacıyla açık uçlu soruların da yer aldığı ücretsiz sınav yapılır” şeklindeki ifadesi, yine öğrencilerin sınava yönelik eğitim talepleri ve ihtiyaçları ile buluşan bir uygulama olmayacaktır. Özel öğretim kurslarında kazanımların ölçülmesi amacıyla açık uçlu soruların da yer aldığı sınavlar yapılacak olması, kademeler arası geçiş sınavlarının çoktan seçmeli olması ile çelişen bir durum olmakla birlikte, öğrencilerin çalışma yöntemlerini belirlemelerinde de kafa karışıklığı yaratarak stres düzeylerini artırabilecektir. Açık uçlu sorulara yapılan vurgu, mevcut sistemin yadsındığını bir kez daha açığa çıkarmaktadır. Öğrencilerin lehine yapıldığı ileri sürülen düzenlemeler, son tahlilde maddi ve manevi yük olarak kendilerine geri dönmektedir.

Yönetmeliğin gündeme getirdiği değişikliklerin okullara etkisi

Yönetmeliğin gündeme getirdiği değişiklikler, okullar açısından ele alındığında da ne yazık ki iyimser bir tablo çizilememektedir. Bu noktada dershanelerin kapatılma gerekçeleri olarak ileri sürülen “dershanelerin toplum tarafından okullarda yürütülen eğitim öğretim faaliyetlerine alternatif olarak görülmeye başlandığı, Tevhid-i Tedrisat kanunu ile son verilen eğitimde ikiliğin bir benzerini ortaya çıkardığı, eğitim öğretim politikalarını olumsuz etkilediği” gerekçeleri akla gelmektedir. Bakanlık, dershanelerin faaliyetine son vermekle ve diğer okul dışı kurumların sınava hazırlamaya yönelik hizmetlerini engellemekle okulların dershaneleşmesinin önünü açmıştır. Ekonomik olarak avantajlı öğrenciler devlet liselerinden temel liselere geçmekte, devlet liseleri de öğrencilerini elinde tutmak için adeta kampanyalar yürütmektedir. Okullarda verilecek takviye kursları için devlet okullarının başvurduğu çözüm yolları eğitim sistemine tehdit olarak geri dönmektedir. Bu çözüm yollarının arasında dershane öğretmenleri ve yayınevleri ile anlaşmak, öğretmenleri takviye kursu vermeleri yönünde ikna etmek için okul aile birliğinden bütçe ayırarak ders saati ücretini artırmak gibi önlemler yer almaktadır. Okullarda eğitimin niteliğini arttırmak için harcanması gereken zaman ve enerjinin büyük bir kısmı, sınava hazırlama misyonunu yerine getirebilmek için takviye kurslarına harcanmaktadır. Okulların değişen hedefleri ve bu doğrultuda gösterdikleri dönüşüm, okulların öğrencileri sınava hazırlamak için yeterli olduğu iddiasını geçersiz kılmaktadır.

Diğer yandan, Temel Liselerin sistemdeki rolünün anlaşılması oldukça önemlidir. Temel Liselerin hem okul hem kurs olabilmesinin bu düzenlemeleri takip eden orta vadeli dönemde okul algısını nasıl değiştireceği dikkatle incelenmelidir. Okul ve dershaneler ayrı iken gözlenen sınav odaklı uygulamalara yapılan değer atfının aynı çatı altında görev yapan öğretmen, veli ve öğrenci tarafından nasıl bir evrilme yaşayacağını kestirmek bu noktada mümkün görünmemektedir, ancak okul algısına katkı sağlamayacağı varsayımı da yanlış olmayacaktır.

TEDMEM tarafından sürekli olarak vurgulanan sistem temelli planlama eksikliğinin kısa vadeli olsa bile getirdiği önemli bir çakışma Temel Liseler ile ilgili atılan adımlarda hemen açığa çıkmıştır. Bilindiği üzere, özel okul teşvikleri, kapatılacağı varsayılan dershanelerin yerine dönüşümü önerilen Temel Liseleri teşvik ve desteklemek için uygulamaya geçirilmişti. Gelinen bu noktada ise, devlet okulları öğrencilerinin Temel Liselere geçişini engelleyebilmek adına –devletten de destek alarak- bahsi geçen çözüm yollarına başvurmaktadır. Bu tür yönetmelik değişiklikleri orta ve uzun vadede sistem temelli olmayan yaklaşımlar, fiili karşılığı bulunmayan argümanlar nedeniyle kaygı oluşturmaktadır.

Yönetmeliğin gündeme getirdiği değişikliklerin dershane sahiplerine etkisi

Yeni yönetmelikle dershanelere kıyasla eğitim faaliyetlerinin içeriği kısıtlanan kurumlara, Temel Liseye veya özel öğretim kurslarına dönüşme seçenekleri sunulmaktadır. Ayrıca şu anki yasal çerçevede 2018-2019 öğretim yılı sonuna kadar dershane kapsamında faaliyet gösterebilecek olan kurumlar özel öğretim kursuna dönüşmek için yeni bir başvuru sürecine yönlendirilmekte ve yaklaşık 40 günlük bir süreçle karşı karşıya bırakılmaktadır.

Özel öğretim kursları kapsamında yönetmelikle beraber 3 bilim grubundan 3 ila 8 saat arasında ders vermek, ifade edildiği üzere öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalırken, öğrenci ve veliler için tercih edilebilirliğini yitirmektedir. Buna ek olarak yönetmelikte aynı yaş grubu ve sınıf düzeyinde olanların aynı mekânda ders alması uygun bulunmuş, zorunlu eğitim çağında olan öğrenciler ile mezun öğrencilerin aynı alanda eğitim almaları kısıtlanmıştır. Bu düzenleme, kurumlar için yeni mekân sorunlarını gündeme getirmekte ve kurum sahipleri açısından önceki düzenlemeye dayalı olarak hukuki öngörülebilirlik ilkesini sarsmaktadır. Yönetmeliğin çizdiği çerçeve uygulamada bu kurumların varlığının ortadan kalkması için zorlayıcı şartlar açığa çıkarmaktadır. Bunun en temel sebebi ise, yönetmelikle sınırlandırılan içerik ve kapsamın öğrenci talep ve ihtiyaçlarını karşılamıyor oluşudur.

Dershanelere veya özel öğretim kurumlarına Bakanlık perspektifinden bakıldığında ise, neden sonuç ilişkisinin doğru kurulamadığı tekrar kendini göstermektedir. Bakanlık tüm bu süreçte dershanelerin kapatılması için haklı sebepler sunarken, çözüm aşamasında doğru bir nedensellik kuramamaktadır. Dershaneyi açığa çıkaran ve doğrudan kendi denetimi alanında olan kademeler arası geçiş sistemini düzenlemek yerine, dershaneleri ortadan kaldırmaya çalışmak, zayıf hedef-strateji bağıntısına örnek teşkil etmektedir.

Sonsöz;

Eğitim sisteminden “dershanelerin” kaldırılması için başlatılan çalışmalar, her ne kadar sistemin geleceği açısından gerekli görülse de; gelinen noktada dershanelerin kapatılması, Temel Liselerin açılması, okullarda takviye kurslarının düzenlenmesi ve son olarak “özel öğretim kursları”nın tanımlanması aslında dershaneleri var eden sebeplerin ortadan kalkmadığına, sadece şeklen yapılan değişikliklerle dayanağı güçlü olmayan çözümler bulunduğuna işaret etmektedir.

Tüm bu değerlendirmeler göz önünde bulundurulduğunda açığa çıkan üç gerçek bulunmaktadır: Birincisi; dershanelerin varlığını yaratan eğitim sistemi ve kademeler arası geçiş sistemi fırsat eşitliği ve adalet temelli bir reforma tabi tutulmadan, mevcut tartışmaların sebepleri ortadan kalkmayacaktır. İkincisi; kanuni düzenleme yapılmadan yola çıkarak atılan her adım davaları gündeme getirmeye devam edecek, bulunan ara formüller ise günü kurtarmaya dönük olacaktır. Ve son olarak; eğitim sisteminin öznesi olan öğrenciler pedagojik ve sosyolojik açıdan değerlendirilmeden siyasi bir araç olarak görülerek, eğitim sistemimiz kapsamlı, tutarlı, uyumlu bir bütün olarak hizmet edemeyecek ve eğitim geleneğinin oluşması için ilk tuğla yerine konulamayacaktır.

Eğitim sistemimizin yıllardır süregelen en büyük problemi olan öğrencilerin sıralama odaklı sınavlara hazırlık için okul dışı alternatiflere ihtiyaç duyması, daha önce de ifade edildiği gibi, sistemde yapılacak bütünsel değişikliklerle önlenebilecek bir durumdur. TEDMEM tarafından hazırlanan Ulusal Eğitim Programı kademeler arası geçiş sistemi için hem böyle bir ihtiyacı ortadan kaldıracak, hem de öğrencilerin eğitim sistemi içerisinde yaşam becerilerini geliştirecek öneriler sunmaktadır. Ulusal Eğitim Programı’nda ifade edildiği üzere, milyonlarca öğrenci gerçek yaşamda karşılığı olmayan bir süreç için en güzel yıllarını okullarda, dershanelerde, etüt merkezlerinde, özel derslerde soru çözmekle geçirmektedir. Duygusal, zihinsel, fiziksel ve sosyal olarak bütünsel bir insan yetiştirme olasılığı bu sistem içinde mümkün görünmemektedir. Sistemde öğrencilerin bireysel farklılıkları dikkate alınmamaktadır. Herkese aynı seçenekler sunulmakta ancak farklı yeteneklerin ortaya çıkması beklenmektedir. İlgi ve yeteneğin buluştuğu bir kariyer sistemi hayata geçirilememektedir. Öğrenciler bunun sonucunda kendisini tanımadan bir yükseköğretim programını seçmek zorunda kalmaktadır. Bu bağlamda, her bir öğrencinin örgün eğitim boyunca hangi öğretim alanında, hangi ders gruplarını, hangi yollardan giderek seçebileceğini belirten aşamalı yol haritalarına, yani yolaklara ihtiyaç bulunmaktadır. UEP ile eğitim yolakları ve eğitim yolaklarının içerisinde yer alan basamaklar, her bir öğrenciye kendi eğitimini yönlendirme fırsatı sağlayabilecek şekilde düzenlenmekte, böylece okul dışında herhangi bir kuruma duyulan ihtiyacı ortadan kaldırmaktadır. Benzeri bir yaklaşımın benimsenmesi ve uyumlu bir sistemin kurulması ise bugün tartışılan ve çözümsüz kalınan dershane meselesinin kendiliğinden çözülmesini sağlayacak en güçlü zemini sunacaktır.