2014 TEOG Tercihi: Yine Yeniden
2014-2015 eğitim öğretim yılı yakın zamanda başlamışken, lise eğitiminin henüz başında olan pek çok öğrenci ve aileleri büyük bir belirsizlik sürecinin içerisinden geçmiştir. TEDMEM olarak Haziran ayında kaleme aldığımız “Liselere Yerleştirmede Yeni Uygulama Döngüyü Kırabilecek Mi?” başlıklı yazımızda değişen sistemin beraberinde getirebileceği sorunlar üzerinde durmuş, düzenlemeyi konunun paydaşları açısından ele almıştık. Gelinen bu noktada ise, öngörülen problemlerin gerçeğe dönüşmesinin getirdiği kaygı ile, TEOG tercihleri ile ilgili paylaşılan haberleri ve yapılan açıklamaları bir kez daha değerlendirme ihtiyacı duyduk.
Bu zamana kadar yaşananlar dikkate alınarak süreci kısaca özetlemek gerekirse yapılan düzenlemenin gerekçesi ile başlamakta fayda görülmektedir. Geçtiğimiz yıl SBS yerleştirmeleri kapsamında ilk tercih sonucunda, okullarda 64 bin boş kontenjanın kaldığı ve bu kontenjanları doldurabilmek için okulların açılmasını takip eden zaman dilimini de kapsayacak şekilde öğrencilere 5 kez tercih hakkı tanındığı biliniyor. Merkezi olarak Bakanlık tarafından gerçekleştirilen yerleştirmelerde, tercih süreci 5 kez işletilmesine rağmen sorunlar çözülememiş, boş kontenjanlar her ek yerleştirme ile azaltılsa bile doldurulamamıştı. Boş kalan on binlerce kontenjan açığının sebeplerinden biri olarak özel okullar ve resmi liseler arasında bağımsız işleyen kayıt sistemi gösterilmişti. Bu yıl TEOG tercihlerinde aynı sorunların yaşanmaması için öğrencilerin hepsi aynı tercih havuzunda toplandı. Böylece, geçen yıl yaklaşık 700 bin öğrencinin tercih yaptığı sisteme bu yıl 1 milyon 291 bin 851 adayın tamamı dâhil edildi. Diğer bir deyişle, özel okullara ya da açık liselere gitme olasılığı yüksek olan öğrenciler tercih döngüsünün içinde yer almak durumunda kaldı. Tercih sürecine bu şekilde dâhil edilen öğrencilerin bireysel tercihlerini özel okul ya da açık liselerden yana yapmasıyla oluşan kontenjan boşlukları ise, sadece yerleştirildiği okuldan memnun olmayan öğrencileri değil, şansını başka okuldan yana denemek isteyen öğrencileri de yaşanan sıkıntılara çözüm olarak sunulan nakil sürecine dâhil etmiş oldu. Böylece, geçen yıl öğrencilere 5 kez tanınan ve Bakanlık tarafından merkezi olarak kontrol edilen tercih işlemleri; daha uygun bir modele dönüştürülmesi tasarlanmışken, 5 hafta süren, ancak daha çok tartışılan, kendi içinde karmaşayı ve belirsizliği artıran, çoğunlukla veliler ve okul idareleri tarafından yürütülmesi beklenen kaotik bir sisteme evrilmiş oldu.
Bu süreçte neler yaşandı, yaşanıyor?
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre yerleştirmeler aşağıdaki gibi yapıldı:
- “A grubu tercihlere tercih sırası ve puan üstünlüğüne göre yerleştirme yapıldı. A grubunda tercih ettiği 15 okuldan birine yerleşmeyenler, B grubundaki altı okul türünden dördünü işaretlediler. Sistem de öğrencinin ikâmetgahına yakın olan okulları önceleyerek, bu dört okul türünden birine öğrencimizi, okul türü sıralaması ve puan üstünlüğüne göre yerleştirdi. Her ikisine de, yani A listesinde tercih ettiği 15 okuldan birine veya B listesinde tercih ettiği dört okul türünden birine yerleşemeyenler, hiç tercih yapmayan öğrencilerle birlikte kalan kontenjanlara yerleştirildi. Tabii bunlar da, kendi içlerindepuan üstünlüğü ve adrese göre yerleştirildiler”.
- Yapılan açıklamaya göre, öğrencilerin %93’ü A grubundaki tercihlerinden birine yerleştirildi. Normal şartlarda, oransal olarak oldukça olumlu olan bu yüzdelik göz önünde bulundurulduğunda, bu kapsamdaki öğrencilerin nakil sürecinde değişiklik istemesi anlamlı olmamaktadır. Ancak gelinen noktada pek çok öğrencinin nakil yoluna başvurduğunun gözlenmesi, açıklanması zor bir hesabı ortaya koymaktadır. Öte yandan, özel okullara geçiş yapan öğrenciler nedeniyle oluşan kontenjan boşlukları için şanslarını denemek isteyen öğrencilerin, çözümü nakil olarak görmesi oldukça anlaşılabilirdir.
- 9.802 öğrenci ise tercihleri dışında yer alan ilçelerdeki okullara yerleştirildi. Bakanlık, bu öğrencilere çözüm önerisi olarak nakil uygulamasını getirdi. Bu durumda oranı %100 artıralım, yani nakil için başvuruda bulunan öğrenci sayısını 20.000 olarak hesaplayalım. Oran bunun çok üzerinde, yine aynı soruyu sormak gerekecektir. Göreli olarak nasıl bir hesap hatası var ki memnuniyetsizlik bu kadar yüksek?
- Nakil uygulamasının ilk haftasında sistemde yaşanan aksaklıklar nedeniyle ilerleme kaydedilemedi. E-okul sisteminde yaşanan problemler devlet okullarına yerleşen öğrencilerin özel okullara geçişine izin vermedi. Boş kontenjanlar ancak özel okula gidecek öğrencilerin kayıtlarının alınmasıyla oluşacağından, devlet liselerinde işlem yapılabilecek boş kontenjan oluşamadı.
- Veliler, nakil uygulaması için okullara dilekçe ile başvuru yapmak durumunda kaldı. Ancak, özel okullardan geçişlerin sağlanamaması, bu sebeple boş kontenjanların oluşmaması nedeniyle dilekçelerin işleme alınması mümkün olmadı.
- Nakil işlemleri sırasında okulların taban puanlarının göz önünde bulundurulması söz konusu olmadı. Nakil başvurusu yapan öğrenciler arasında puanı yüksek olan öğrencilerin boş kontenjanlar dâhilinde okullara yerleşti. Böylece okulun taban puanından daha düşük bir puana sahip öğrenci de nakil uygulaması ile bu okullara kayıt yaptırabildi. Bu da bazı okullarda adaletsiz yerleştirmelerin gerçekleşmesine sebebiyet verdi.
- Evlerinin 150 km uzağındaki okullara yerleşen öğrenciler olduğu biliniyor. Aileler, devam etmesi durumunda üstesinden gelmelerinin mümkün olmadığı bu problemi çözebilmek adına okul kapılarında nöbet tuttular.
- Bakanlık, hiçbir öğrencinin istemediği bir okula devam etmeyeceği yönünde açıklamalar yaptı. Ancak, bunun pratikte karşılık bulması henüz mümkün olmadı. Yüzbinlerce insanın onlarca gerekçe ile oluşturdukları tercihlerin böyle bir süreçle son bulması velilerin tedirginliklerini her geçen gün arttırdı. Belirsizlik sürecinin okulların açılması ile ne yazık ki sona ermedi.
Değerlendirme
Bulundukları yaş dönemi itibariyle, öğrencilerin yoğun bir çalışma temposu sonucunda eriştikleri durumun, gözleri önünde farklı taraflarca yoğun bir şekilde tartışılmasının oluşturacağı psikolojik etkilerin okula ve sistem temelli tüm uygulamalara yönelik bağlılıklarını ve umut düzeylerini tüketebileceğini öngörmek güç değil. Toplumsal tanınırlığı olan bazı isimlerin çocukları ya da inanç temelli tercihleri üzerinden gözlenen yerleştirme hatalarının ötesinde, oldukça karışık ve ironik bir durum var. Dikkat çeken ve tartışılan ayrıntı bu, çünkü ilk bakışta somut olarak gözlenen sonuçlar bunlar. Ancak sınav odaklı bir eğitim sisteminde her şey bu olguya göre tasarlanmışken, başarı ile elde edilen yerleştirme sonucu arasında adil olmayan parametrelere göre tasarlanan sistem daha büyük bir eşitsizliği beraberinde getirmekte. Sorun ne yazık ki sadece tercih, ikamet adresi, nakil için hangi tarihlerde nereye başvurulacağı ya da neyin sonuç olarak bekleneceği ile sınırlı değil.
Diğer yandan, bir okula yerleştirilmenin elbette tek ya da en önemli koşulu sınav başarısı olmamalıdır. Öncelikle cevap verilmesi gereken sorular arasında “Öğrencileri liselere yerleştirmek için neden sınav yapıyoruz?” sorusu gelmelidir. Sınav odaklı bir eğitim sisteminde, ellerinde puanlar bulunan çocuklarımızı hali hazırda bir okula yerleştiremiyor olmak bile, bunun dışında açık bulgu vermeyen kim bilir kaç problem daha barındırdığımızı görmemize aracılık edebilir. Anadolu ve Fen Liselerinin kuruluş amaçları ile yaygınlık düzeyleri çok farklı iken, toplumun sınırlı bir kısmını daha iyi bir seçim ve daha az olumsuz etki bekliyordu. Bir mesleki tercih yapılmadığı ya da nihai eğitsel kararın verilmediği durumlarda bile lise eğitiminin zorunlu olduğu düşünüldüğünde, sınavın ne kadar gerekli olduğu tartışmaya açıktır. Neredeyse her lise binasına “Anadolu” ibaresi asılmışken, eğitim sanal bir yarış içerisinde nasıl bir kategorizasyona göre kendi içinde kastlara bölünmektedir? Bu durumun makul ve yarar sağlayan yönleri hangi ölçüde ve nasıl hesaplanmıştır? Bunlar ve benzeri sorulara konunun yönetsel aktörlerinin bir cevap sunması gerekmektedir.
Bakanlığın bir önceki sene yaşadığı sorunu çözmek adına aldığı önlemlerin de pratikte işleyememiş olması, başka önlemler alınması gerektiği gibi düşünceler oluşturması aslında gerçekçi bir çözüm bulmayı sağlamayacaktır. Bu kadar çok sayıda öğrencinin bir puanlama sistemi içinde sıralanarak farklı kalitelerdeki okullara yerleştirilmesinin esas olduğu herhangi bir sistemde, nasıl bir çözüm üretilmeye çalışılırsa çalışılsın, daha az ya da daha çok ama benzer sorunların devamlı yaşanmasından kaçmak imkânsız görünmektedir. Bu sorunların yaşanmamasını istiyorsak, okulların kalitesi, sayısı, türünün çeşitliliği ile sıralama amaçlı sınavlara giren öğrencilerin sayısı azaltılmalıdır. Bu noktada, var olan sistemin rehabilite edilmesi değil, daha köklü değişikliklerin yapılması gereklilik göstermektedir.
Özetle, tercih sürecini kısaltmak ve velilerin kaygısını azaltmak için yapılan bu düzenleme, beklenenin aksine hayal kırıklığı ile sonuçlanmış görünüyor. Sistemi bütünsellikten uzak ele alıp şeklen yapılan değişikliklerle var olan problemlerin çözülemeyeceğine bir örnek daha 2014 TEOG tercih dönemi ile girmiş oluyor. Toplumun her kesiminin hayatını bu kadar derinden etkileme potansiyeline sahip bir bakanlık, aldığı kararların beraberinde getirdiği olumsuzluklar için önlemlerini genişletmediği sürece Kamu Denetçiliği Kurumu’na en çok şikâyet edilen kurumun Milli Eğitim Bakanlığı olması kimseyi şaşırtmıyor. Üstelik her yıl ortaya atılacak benzer ve farklı konulardaki tüm iyileştirme sözleri, maalesef toplumun bilinçaltında yeni yeni sorunların yaşanacağı inancını pekiştiriyor.