PISA 2012 Sonuçlarında Türkiye
PISA nedir, neden önemlidir?
Son 10 yıldır TIMSS ve PISA gibi uluslararası sınavların sonuçları Türkiye’de de tartışılmaya ve kamuoyu tarafından takip edilmeye başlandı. Bilindiği gibi PISA, 15 yaş öğrencilerin zorunlu eğitim sonunda hayata hazır oluş durumlarını belirlemeye odaklanan, dünyanın en kapsamlı eğitim araştırması olarak bilinmektedir. Geçtiğimiz günlerde 2012 yılında gerçekleştirilen, 34’ü OECD ülkesi olmak üzere 65 ülkeden yaklaşık 510.000, Türkiye’den de 4.848 çocuğun katıldığı PISA sonuçları açıklandı.

PISA; Türkiye’nin genellikle aşina olduğu yarışma amaçlı yapılan bir sınav değil, tam tersine bir durum belirleme çalışmasıdır. Yani öğrencileri ya da okulları değil, her ülkenin eğitim sistemini inceler ve eğitim paydaşlarına ülkelerin yıllar içindeki gelişimlerini izleme fırsatını sunarken diğer ülkelerle de kıyaslama yapma olanağı tanır. . Günümüzde birçok ülke, PISA sonuçlarına göre ulusal hedefler ve ölçütler belirleyerek eğitim sistemlerinde köklü ve kalıcı reformlar yapmaktadır. İşte tüm bu ve daha birçok nedenden dolayı PISA sonuçları büyük bir heyecan ile beklenmektedir.
Sonuçlar Türkiye için ne ifade ediyor?
PISA 2003’te matematik ortalaması 423 olan Türkiye; 25 puanlık artış ile performansını 448’e yükseltti. Okumada da PISA 2003’e kıyasla 34 puanlık artış ile 475’e, fende ise 29 puanlık artış ile 463 puana yükseltti.
Genel bakış Türkiye’nin ilerlediğini gösterse de; gerek PISA 2003’te Türkiye’nin performansının çok düşük olması, gerekse diğer birçok ülkenin performansını yükseltmesi ile sıralamadaki yerinde anlamlı bir değişim olmadı. PISA 2003’te OECD ülkeleri arasında sadece Meksika’yı geçen Türkiye, PISA 2012’ye Şili’nin de katılması ile OECD ülkeleri arasında 32. olarak, sondan 3. ülke oldu.
Ülke performanslarının yanı sıra PISA; öğrencileri sahip oldukları yeterliliklere göre 6 düzeyde kategorize ediyor. Genel bir ifade ile 1. düzey; öğrencilerin 21. yüzyılda hayata hazır olmaları için sahip olmaları gereken temel becerileri kapsıyor. En üst düzeyler olan 5. ve 6. düzeyler yorumlama, analiz ve sorgulama gibi üst düzey becerileri içeriyor. Türkiye’de 1. düzey ve hatta 1. düzeye bile erişememiş, yani alt düzeyde kalmış öğrencilerin oranları matematikte %42, okumada %21,6 ve fende ise %26,4. Öğrencilerin yeterlilik düzeylerindeki durumlarını geçmişle kıyasladığımızda, PISA 2006’ya göre alt düzeyde kalan öğrenciler fen alanında %20’lik, matematik ve okuma alanlarında ise %10’luk bir gelişme kaydetmiştir. Bu sonuç, Türkiye’deki öğrenciler arasında var olan eşitsizliğin bir nebze de olsa azaldığını göstermektedir.
Sonuçlardan yola çıkıldığında düzeylere göre öğrenciler arası eşitliğin arttığını söylemek mümkün fakat Türkiye’nin performansının diğer OECD ülkelerinin çok altında olduğunun tekrar vurgulamak gerekmektedir. Türkiye’nin durumuna alt düzeydeki öğrenciler açısından baktığımızda, alınacak yolun daha çok uzun olduğu göze çarpmaktadır. OECD ülkeleri arasında PISA 2012’de sıralamada en üstte yer alan Kore’deki öğrencilerin matematikte sadece %9,1’i alt düzeyde yer alırken, %30,9’u üst düzeyde yer almaktadır. Hatırlatmak gerekirse, Türkiye’de bu alt düzeydeki öğrencilerin oranı %42 iken, üst düzeydekilerin oranı sadece %5,9’dur. Türkiye’deki öğrencilerin yoğunluklu bulunduğu yeterlilik düzeyi, OECD ülkeleri arasında en iyi performansa sahip Kore’nin tam tersi bir durum sergilemektedir. OECD genelinde ise matematik alanında Düzey 5 ve 6 kategorisinde yer alan öğrencilerin oranı % 12,6’dır.
Sosyo-ekonomik düzeyin başarıya etkisi
PISA’da öğrencinin sosyo-ekonomik düzeyi “ekonomik, sosyal ve kültürel durum endeksi” olarak bilinen ve birçok değişken esas alınarak hesaplanmış bir endeks ile değerlendirilmektedir. Bu değişkenlerin arasında ebeveynlerin eğitim durumu ve meslekleri, ailenin sahip olduğu mülkler ve evde mevcut olan eğitim kaynakları gibi değişkenler yer almaktadır. Bu endeks içinde Türkiye’deki öğrencilerin %68,7 si alt ekonomik, sosyal ve kültürel grupta yer almaktadır. Puan hesaplarında bu durum göz önüne alınarak yapılan düzenlemelerde yani Türkiye’deki öğrencilerinin bu değerlerinin OECD ortalamasında olduğu varsayıldığında ise Türkiye’deki öğrencilerin PISA 2012’de 448 olan matematik puanları 520 olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu puan da 494 olan OECD ortalamasının üzerindedir.
Sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı öğrencilerin artan başarısı
PISA 2012 raporunda da vurgulandığı gibi, Türkiye’de geçtiğimiz 10 yılda öğrencilerin başarıları ve ailelerinin sosyo-ekonomik düzeyleri arasındaki ilişkinin zayıfladığı görülmektedir. Hem performansı artan hem de aradaki bu bağı zayıflatan ülkeler arasında Türkiye en olumlu profile sahiptir. 2003 yılında sosyo-ekonomik açıdan avantajlı ve dezavantajlı öğrenciler arasındaki fark 100 puan iken, 2012 yılında bu fark 60 puana gerilemiştir. 39 ülke arasında sadece 3 ülke hem matematik başarısını hem de eğitim eşitliğini arttırmıştır. Bu üç ülke ise Türkiye, Almanya ve Meksika’dır. OECD’nin göz önünde bulundurduğu diğer bir durum da var olan zor koşullara rağmen başarılı olan öğrencilerdir, bu öğrenciler “akademik dirençli öğrenciler” olarak değerlendirilir. Bahsedilenlere paralel olarak Türkiye’de 2012 yılında akademik dirençli öğrencilerin sayısı 2003 yılına göre artış göstermiştir. Bu bulgu da, eğitimde eşitlik alanında Türkiye’nin ilerleme kaydettiğine işaret etmektedir.
Yerleşim birimlerine göre değişen başarı
Türkiye’de eğitimde eşitliğin arttığına dair bir diğer örnek de, farklı yerleşim birimlerinde yaşayan öğrencilerin başarılarındaki artıştır. Son 10 yılda matematik alanında 100 binden az nüfuslu yerleşim birimlerinde yaşayan öğrencilerin performansları 59 puan artarken, daha büyük şehirlerde yaşayan öğrencilerin ortalama puanları neredeyse aynıdır. Bu 59 puanlık artış ile Türkiye, OECD ülkeleri arasında istisnai bir durum sergilemektedir.
Okullar arası farklılıklar
Okullar arası başarı durumları bazı ülkelerde birbirine çok yakınken bazı ülkelerde açık ara farklılık göstermektedir. Estonya, Danimarka, İsveç, Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde aileler çocuklarını hangi okula yazdırırlarsa yazdırsınlar benzer başarı sonuçlarıyla karşılacaklarını düşünebilirler. Bu durumun tamamen tersi gözlenen ülkeler arasında Çin Taipei, Hollanda, Liechtenstein, Macaristan ve Belçika’nın yanı sıra Türkiye de yer almaktadır. Matematik puanlarındaki farklılığın %62’si okullar arasındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Ülkemizde ne yazık ki öğrenci başarısı okuldan bağımsız değerlendirilememektedir.
OECD bu durumu değerlendirirken sosyal içerlenme olarak adlandırılan bir kavramdan bahsetmektedir. Sosyal içerlenme farklı sosyo-ekonomik düzeydeki öğrencilerin aynı okula gitme olasılığını göz önünde bulundurur. Sosyal içerlenmeyi arttırmak hem kısa hem uzun vadede eğitimde eşitliği arttırmak için önerilen en etkili yöntem olarak bilinmektedir. 2003’ten bu yana sosyal içerlenme oranı arttırmış olsa da; Türkiye hala sosyal içerlenmenin en düşük olduğu ülkeler arasındadır. Bu da aynı okulda sosyo-ekonomik çeşitliliğin az olduğunun göstergesidir ve okullar arası başarı farklılığının açılmasına neden olmaktadır.
Okula aidiyet
Türkiye’nin diğer ülkelerden farklılık gösterdiği bir diğer nokta da öğrencilerin kendilerini okula ait hissetmeleriyle ilgili durumdur. 2003’ten 2012’ye öğrencilerin kendilerini okula ait hissetmesi ile ilgili olan indekse bakıldığında, Türkiye’de öğrenciler kendilerini daha çok okula ait hissetmektedir. Buna rağmen 2003’te okula geç gelen öğrencilerin oranı %27 iken, 2012’de bu oran %44’e yükselmiştir. Buna paralel olarak, Türkiye öğrencilerin en çok devamsızlık yaptığı ülkeler arasında yer almaktadır. Özetlemek gerekirse, Türkiye’deki öğrencilerin okula ait hissetme oranlarında artış görülse de bu durum geç kalma ve devamsızlık konusuna yansımamaktadır.
Öğretmenlerle ilgili faktörlerin başarıya etkisi
Okul müdürleriyle yapılan görüşmelerde öğretmenlerle ilgili faktörlerin öğrenci başarısına etkisi üzerinde de durulmaktadır. Genele bakıldığında 2012 yılında zayıf öğretmen-öğrenci ilişkisi yaşayan, öğretmenlerinden düşük beklentisi olan ve öğretmenlerinin devamsızlık yaptığını düşünen öğrencilerin oranı geçmişe kıyasla daha azdır. Bu olumlu gelişmenin bir çıktısı olarak da olumsuz öğretmen özelliklerinin eğitim faaliyetlerine olan negatif etkisinin en çok azaldığı ülkeler arasında Türkiye yer almaktadır. Özetle, Türkiye’de son 10 yıl içinde hem olumsuz öğretmen özellikleri hem de bunların eğitime yansıyan olumsuz etkilerinin azaldığı görülmektedir.
Matematik ile ilgili çarpıcı noktalar
Öğrencilerin matematik ile ilgili etkinliklere ne kadar dâhil olduklarını araştıran kısımda Türkiye’deki öğrencilerin %37’sinin düzenli olarak satranç oynadığı görülmektedir. Bununla birlikte Türkiye; bundan sonraki hayatlarında matematiğin yer almasını isteyen kız öğrencilerin erkek öğrencilerden fazla olduğu tek ülkedir
Matematik alanında öğrenciler üç farklı alt boyutta değerlendirilmektedir. Bu boyutlar; durumları, problemleri matematiksel olarak formüle etme, matematiksel kavramları, gerçekleri, yöntemleri kullanma ve akıl yürütme, matematiksel çıktıları yorumlama, uygulama ve değerlendirmedir. İzlanda, Japonya, Kore, Hollanda ve Türkiye durumları, problemleri matematiksel olarak formüle etme becerisinde en yüksek puanlara sahip olan ülkelerdir. Burada dikkat çeken en önemli nokta ise Türkiye dışındaki ülkelerin PISA 2012’de en yüksek performans gösteren ülkeler olmasıdır.