Erken Çocukluk Dönemi Üzerine
Erken çocukluk gelişimi çocukluğun ilk yıllarından başlayarak ilkokula kadar olan süreyi kapsıyor. Bu dönem zihinsel ve fiziksel gelişimin son derece hızlı olduğu ve kişinin ileriki yaşamına ilişkin birçok yapı taşının oluştuğu ve şekillendiği zaman dilimine karşılık geliyor. Bu bakımdan erken çocukluk dönemi hem önemli hem de hassas bir süreç. Ancak “erken çocukluk dönemi bir çocuğun ileriki hayatının belirleyicisidir” iddiasına sahip olan, bir anlamda deterministik söylem ve çalışmalar tarafından sürecin aşırı hassaslaştırıldığını da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Yapılan bu tür vurgulamalar erken çocukluk dönemine ilişkin ebeveyn ve eğitimci algısını olumsuz yönde artırdığı gibi üzerinde çalışılamayan ve veri elde edilemeyen bir alanda üretilen her türlü gelişimsel ve eğitimsel veri fazlası ile mitleştiriliyor. Bu tür determiner kabuller; seçim, gelişim, bütüncül olma, karar alama, özgünlük, mizaç, kültür ve insan gelişiminin doğası gibi üzerinde çok daha fazla işlem yapılacak alanların katkısını başka bir tercihle kategorileştirip sınırlıyor. Bu doğrultuda erken çocukluk gelişimi ve erken çocukluk eğitimine ilişkin yapılan vurgunun, çocuğun her tür gelişimsel ihtiyacını bütüncül olarak sağlamak ve yaşam boyu gelişimini desteklemek motivasyonu üzerinden okunması daha sağlıklı bir bakış açısı sunmaktadır.
Çocuklar arasındaki gelişim farklılıkları ve bunların öğrenme süreçleri ve çıktılarına yansımaları da gelişimsel düzlemde tartışılan bir konu olmuştur. Bu tartışmalar içerisinde önemli değişkenlerden biri sosyoekonomik düzey olarak işaret edilmiştir. Ancak uzun zamandır yapılan araştırmalarla sosyoekonomik düzeyin öğrenciler arasında yarattığı farklılığın ne derece büyük bir makasta olabileceği ortaya konmuş olmasına rağmen, yakın zamanda yapılan çalışmalar bu makasın aslında daha bebeklik yıllarından itibaren oluşmaya başladığını ve açıldığını gösteriyor.
World Bank Group tarafından yayınlanan “Mind, Society and Behaviour” raporunda ise erken çocukluk dönemine ilişkin güncel verilere ve konunun bugün için dikkat çeken yanlarının nasıl ve hangi kapsamda ele alınmakta olduğuna kapsayıcı bir bakış açısıyla yer veriliyor. Özellikle sosyoekonomik düzeyle ilişkili olarak, çocukların bilişsel ve bilişsel olmayan becerilerinin zengin ve fakir aileye mensubiyete göre nasıl bir değişiklik gösterdiği, erken çocukluk dönemi ve erken çocukluk eğitimi üzerinden tartışılıyor. Sorun ise erken çocukluk döneminin kendisinin çocukla kurulacak iletişim ve tutumlar üzerinden ne kadar hassas olduğundan çok, bu dönemi belirleyen etkenlerin niteliği ve yaygınlığı ile ilgili. Raporda vurgulanan güncel veri ve bulgular ise aşağıdaki gibi özetlenebilir.
Zengin ve fakir çocukların okula hazır bulunuşlukları oldukça farklılık gösteriyor
Fakir ve zengin ailelere mensup çocuklar arasındaki gelişim farkı son derece büyük. Çok düşük gelirli ülkelerde çocukların performansının eşit oranda düşük olması beklenen bir durum, ancak okul öncesindeki çocukların dil, bilişsel ve bilişsel olmayan becerileri refah düzeyine göre daha açık bir farklılık arz ediyor. Refah düzeyi en çok dinlediğini ve okuduğunu anlamada fark yaratırken, bunu uzun süreli dikkat ve kısa süreli hafıza/bellek takip ediyor. Erken dil becerileri okulun ilk yıllarındaki okuma ve sayılarla işlem yapmayı öğrenme kadar, ileriki yaşlarda daha karmaşık okuma ve matematik işlemlerini tam olarak öğrenmede de belirleyici. Refah seviyesinin en alt diliminde yer alan çocukların kelimeleri hatırlama becerisi, en üste dilimde yer alan çocuklardan yaklaşık 3 çeyrek standart sapma daha düşük.
Çocuklar okulda başarılı olmak için çeşitli bilişsel ve bilişsel olmayan becerilere ihtiyaç duyuyor
Potansiyel zekânın bir kısmının kalıtsal olduğu düşünülse de, çevreden gelen destek çocuğun tüm potansiyelinin gelişebilmesi için zorunlu. Bu destek ise erken dönemde sözel etkileşim, bilişsel ve sosyo-duygusal uyarımlara ek olarak doğru beslenme, davranış serbestisi ve sağlık hizmetlerini kapsıyor. Gelişime daha açık öğrenciler, çeşitli alanlarda iyi performans gösterme becerilerini etkileyecek çok yönlü becerilerin temellerini atmış olanlar. Bilişsel olmayan beceriler ve buna ilişkin kısa süreli hafıza/bellek ve bilişsel süreç becerileri gibi yetiler oldukça önemli.
Bazı psikologlar sosyal becerileri (soft skills) kişilik özellikleriyle ilişkilendirirken, nöro-biyologlar kendini kontrol etme becerisi (öz-düzenleme) ve ilgili yapıları odağa alıyor. Öz düzenlemenin bilişsel bileşenleri, dikkat yöneltmeyi, kendine doğru odaklanmayı, bakış açısını değiştirmeyi ve değişimlere esnek bir şekilde adapte olmayı (bilişsel esneklik); bilgiyi çağırmayı (kısa süreli hafıza/bellek ); problem çözme gibi bir hedefi gerçekleştirmek için otomatik veya dürtüsel tepkileri ketlemeyi içeriyor (Hughes, 2011). Örneğin, sınıftaki gürültüyü göz ardı edip matematik problemini çözmeye odaklanan bir çocuk bu beceriyi kullanıyor. Ayrıca öz düzenleme; duyguları düzenleme, kendini kontrol etme, gelecekteki bir kazanım için doyumu erteleme gibi duygusal bileşenleri de kapsıyor. Yeni ortaya çıkan bilgilerin gösterdiği üzere (Blair ve Diamond 2008; Ursache, Blair ve Raver 2012), psikologlar öz-düzenleme becerilerinin okula hazırbulunuşluğun temel bileşenleri olarak ele alınması gerektiğinde hemfikir.
Yoksulluk içerisinde yaşayan çocuklar için ise öz-düzenleme becerisinin gelişimi öngörülemez ortamlar ve uzun süreli stres seviyesi nedeniyle sekteye uğrayabiliyor. Buna ek olarak, dezavantajlı çocukların devamlı destek ve yönlendirme alma, güdü kontrolü, perspektif değiştirme, alternatif sosyal uyaranlar alma ve dikkat toplama gibi becerileri geliştirme fırsatına sahip olma olasılıkları daha düşük.
Bebeklik ve erken çocukluk dönemindeki yoksulluk erken beyin gelişimini olumsuz etkileyebiliyor
Okul süreci ve sonrasında hayat döngüsündeki başarı için bilişsel ve bilişsel olmayan becerilerin kritik önemi hakkındaki yeni bulgular temel bir soruya dayanıyor: eğer zengin ve fakir ailelerin çocukları temel becerilerde (core competencies) ciddi ölçüde farklılaşıyorsa, okula başladıklarında ortaya çıkan farklılıklar ne zaman ve nasıl oluşuyor? Böylesi dramatik farklılıklar beslenme, sağlık, stres ve çocuğun bakıcısıyla etkileşimleri dâhil olmak üzere çocuğun gelişimini engelleyen çeşitli çevresel etkenler tarafından şekillendiriliyor. Sık sık strese maruz kalan çocuklarda, strese karşı tepkileri kontrol eden nöro-endokrin sisteminin büyük bir bölümü, hipotalamik pitüiter adrenal aksı (HPA), sürekli çalışıyor. Strese uzun süreli ve yüksek seviyede maruz kalmak küçük çocuklarda bile kronik yüksek kortizol seviyesine ve uyumsuz stres tepkisine (maladaptive stress responses) neden oluyor. Bu nedenle okuldaki küçük günlük streslere aşırı kaygı ile tepki gösteren bir çocuk, akranlarıyla etkileşim kurmakta zorlanabiliyor ve daha düşük performans sergileyebiliyor.
Bebeklik döneminde kronik olarak artan stres, duygu ve öğrenme ile ilgili bölgede yer alan nöronlara zarar vererek gelişmekte olan beyni etkiliyor. Artan stres aynı zamanda okuldaki ve yetişkinlikteki başarının temeli olan özdenetim becerilerinin ortaya çıkmasındaki esas beyin bölgesi olan prefrontal korteksin gelişimini engelleyebiliyor (Shonkoff ve diğerleri 2012). Erken çocukluk döneminde aşırı stres ve kaygı duymak, sonraki başarıların önünde katlanarak artan olumsuz sonuçlarıyla öğrenme yeteneğinin ve bilişsel olmayan becerilerin gelişimini engelliyor.
Çocukların Öğrenme Kapasitesinin Gelişiminin Desteklenmesinde Ebeveynlerin Rolü Çok Önemli
Erken gelişimin hassas dönemleri, çocukların çevreden yeterli derecede olumlu destek almaları durumunda inanılmaz bir büyüme sürecini kapsıyor. Nöro-biyoloji alanında yapılan araştırmalar, daha iyi ya da kötü, erken dönem ebeveynliğin sonuçlarının aynı zamanda biyolojik olarak yerleşik olabileceğini açıkça gösteriyor. Erken çocukluk dönemindeki destekleyici ebeveynlik, hafızanın gelişimiyle ilişkisi kritik bölge olan hippokampusun gelişimi dâhil olmak üzere, beyin yapısının gelişiminin güçlü bir belirleyicisi durumunda (Luby and others 2012). Özellikle bu başlıkta ekonomik olarak gelişkin yada zayıf olmak kadar bunun ailenin yaşamına nasıl yansıdığı da ayrı bir tartışmanın konusu olabiliyor. Daha yüksel beklenti ve standartlara sahip eğitimli ve zengin ebeveynlerde benzer sorunların üreticisi olabiliyor.
Ebeveynler çocukların dil öğrenimini nasıl destekler
Belirli koşullar bebeklerin ilk kelimelerini öğrenmelerine yardımcı olur;
- Bebeklerin dil öğrenmek için çok fazla kelimeyi çok defa duymaları gerekir, bu yüzden tekrar önemlidir.
- Ebeveynler, çocukların ilgilerini takip ederek ve çocukların ilgisini çeken şeyler hakkında konuşarak kelime öğrenmelerini kolaylaştırabilir.
- Çocuklar kelimeleri en iyi anlamlı bağlantılar içerisinde öğrenir: bilgi, tek başına kelimelerin öğrenilmesiyle değil, anlam ağları içerisinde kelimeleri bağlayarak inşa edilir.
- Olumlu etkileşimler öğrenmeyi destekler: sorular sormak ve çocukların konuşmalarını derinleştirmek, meraklarını ketleyen komutlar vermekten daha etkilidir.
Fakat bakıcıların çocukla etkileşim halindeyken bu destekleyici davranışları sergileme düzeyleri bir hayli değişiyor. Birleşik Devletlerde farklı sosyoekonomik düzeylerde (SED) yer alan ailelere yönelik yapılan bir araştırmada bakıcıların çocuğa dönük konuşma miktarlarında ciddi farklılıkların olduğu bulgulandı (Hart and Risley 1995). En alt SED grubunda yer alan çocuklar saatte 600 kelime duyarken, en yüksek gruptakiler 2000 kelimeden fazla duymaktadır. Dört yaşında üst SED’de yer alan çocuklar en alttakilere göre 30 milyon daha fazla kendilerine yöneltilmiş sözcük duymuş olarak okul öncesi eğitime başlamaktadır. Bakıcıların konuşmaları nicel olduğu kadar nitel olarak da farklılık göstermektedir.
Avantajlı ve dezavantajlı ailelerin çocukları, dil işleme becerilerinde ve kelime dağarcığında daha 18 aylıkken bile farklılaşıyorsa, erken dil deneyimlerindeki farklılık bu eşitsizlikleri açıklayabilir mi? Bakıcıların çocuklarla konuşmalarındaki farklılık SED ve çocuğun kelime dağarcığı ile bağlantısında açıklayıcı (Hoff 2003), ancak yoksulluk, bakıcılar tarafından çocuklara yönelik kısıtlı konuşmanın kaçınılmaz sebebi değil.
Ebeveynler çocukların yürütme fonksiyonu becerilerini nasıl destekler?
Dil öğreniminde olduğu gibi, dürtüsel tepkilere karşı koyma becerisinin kademeli olarak gelişimi, davranışları ayarlamak, ileriyi planlamak erken dönemdeki deneyimler tarafından etkileniyor. Yoksulluk içerisinde olan çocuklar, avantajlı çocuklara göre daha az gelişmiş yürütme fonksiyonu becerilerine sahip. Sert ebeveynlik seviyesinin genel olarak yüksek olduğu stres altındaki ailelerde çocuklar sıklıkla dürtülerini engellemeye çalışıyorlar. Kendini kontrol etmede beklenti düzeyi ve artan zorlanmaya bağlı kalarak duyguları dâhil yaşamlarının düzenlemede zorluk yaşıyor (Lansford and Deater-Deckard 2012).
Yürütme fonksiyonu ile ilgili becerilerin gelişmesindeki önemli ebeveyn davranışlarından biri, öğrenme desteği sağlamaktır; bu destek ise çocuğun beceri seviyesinin üzerindeki bir aktivitenin organize edilmesi ve desteklenmesi sürecini kapsamaktadır. Bu süreçte ebeveynin bir görevi çocuğu başarıyı deneyimleyebileceği bir seviyeye çekmek ve belirli bir hedefe ulaşmasında çocuğa yol göstermek ve eğer görev zorsa çocuğun hayal kırıklığını yönlendirmek olarak tanımlanabilir. Duygusal ve bilişsel destek, çocuğun belirli görevleri bağımsız bir şekilde yapabilmesi için becerilerini kademeli olarak geliştirir.
Son söz;
Yukarıda kısaca ele alınan başlıklardan sonra raporun önemli bir bölümü, ebeveynlerin ve erken çocukluk döneminde çocukların bakımını üstlenen bakıcıların çocuğun fiziksel ve gelişimsel ihtiyaçlarını karşılarken nasıl bir yaklaşıma sahip olmaları gerektiğini ele alıyor. Bu kapsamda aile müdahale programları, ailelere maddi yardımlar ve erken çocukluk gelişimi süresince önerilen ebeveynlik stillerinden söz ediliyor. Raporda bulgular ışığında ortaya konan öneriler kapsayıcı bir bakış açısı sunuyor ancak erken çocukluk dönemindeki gelişim ve ebeveynlik arasında kurulan bağlantıların sosyoekonomik düzeyin kesin ve nihai etkileri üzerinden kurgulanması, özellikle ailelerde ciddi bir endişeler oluşturuyor. Sosyoekonomik koşullar bu değerlendirmede ele alınan önemli parametrelerden sadece bir tanesi. Erken çocukluk kadar benzer parametreler yaşamın her dönemi için kendi koşulları içinde farklı düzeylerde olsa da anlamlı. Bu nedenle erken çocukluk belirleyici bir determin olmaktan çok bütüncül gelişimin bir parçası olarak etki ve etkenleri ile nesnel olarak anlaşılması ve üzerinde durulması gereken doğru müdahalelere açık bir dönem.
Yeni nesil ailelerde açığa çıkan ebeveynlik tarzları, çocukların her şeyden önde tutulduğunu, ailenin merkezine alındığını ve özellikle çocuklarının ihtiyaçlarından çok isteklerinin maddi olarak karşılanmasının iyi ebeveynlik olarak addedilmeye başlandığını gösteriyor. Erken çocukluk döneminde ve sonrasında duygusal, sosyal ve zihinsel gelişimin desteklenme biçimlerinin sosyoekonomik düzeye göre farklılık gösteriyor düşüncesinin vurgulanması, ailelerin bu konudaki düşüncelerini bu yönde etkilemektedir. Bu düşünce ise sosyoekonomik düzeyin hem çocukların zihinsel, duygusal, fiziksel ve biyolojik gelişiminde kısıtlar oluşturduğu hem de ebeveynlik niteliğini etkilediğini ortaya koyuyor. Bu noktada bahsi geçen düşünce durumunun ürettiği kaygıların sosyo-politik açıdan da incelenmesi gerekiyor. Çünkü sosyoekonomik düzey her ne kadar eğitimde fırsat eşitliğinin oluşturulması için gerekli bir zemin sunsa da, sosyoekonomik düzeyin her şeyin belirleyicisi olduğuna işaret etmek, bireysel gelişimin etkili diğer tüm faktörlerle arasındaki ilişkiyi kopartmak, indirgemeci bir yaklaşım benimsemek ve bireyi bir bütün olarak değerlendirememek sorunlarını da beraberinde getiriyor. Bu bağlamda sosyoekonomik düzey farklılıklarının doğru bir zeminde tartışılması ve bu farklılıkların nasıl okunması gerektiğine yönelik hassas bir yaklaşımın benimsenmesi, daha öncelikli bir konuma sahip oluyor. Erken çocukluk dönemini aile ve uzmanların gözünde aşırı hassaslaştıran her bilgi, tarafları ilginç bir şekilde pasif birer aktör kılıyor ve, olup biteni çocuğun mistik gelişim kabulü içinde, olağanüstü bir gelişim sürecinin varlığına ikna ediyor. Ancak unutulmamalıdır ki; açık gelişim kaynaklarının nasıl kullanıldığına ve yönetildiğine bağlı kalmak şartıyla erken çocukluk dönemi de diğer tüm gelişim dönemi kadar önemlidir.
KAYNAK
- World Bank. 2015. World Development Report 2015: Mind, Society, and Behavior. Washington, DC: World Bank. doi:10.1596/978-1-4648-0342-0