Eğitime Yeni Bir Hediye: Project Loon

Eğitime Yeni Bir Hediye: Project Loon

Hayatımızın ayrılmaz parçası değil, neredeyse uzvumuz haline gelen teknoloji, yepyeni bir projeye daha imza attı; Project Loon. Temel olarak “herkes için internet” fikrine dayanan bu proje, hem eğitim ve öğretim pratiklerimizi bir adım ileri taşıyacak, hem de internettin demokratikleşmesi adına mükemmel bir buluş olacak gibi görünüyor.

Peki, Nedir Project Loon?

İnternet bazıları için lüks olmaktan çıkmışken, dünya nüfusunun hala 2/3’ü internet erişimine kavuşamadı. Basitçe anlatmak gerekirse, Project Loon işte bu kavuşmayı müjdeleyen dâhiyane bir proje. Project Loon yeryüzünün 20km yukarısında, stratosferde dolaşan balonların sağladığı bit internet ağı sistemi olacak. Balonlardaki kanatlar sayesinde, balonların istenen yükseklikte kalması, alçalması ya da yükselmesi sağlanabiliyor. Balonların ne tarafa gitmesi gerektiği yazılım algoritması tarafından belirlendikten sonra, her bir balon rüzgârın farklı katmanlarına yönlendiriliyor. Böylece tüm balonlar büyük bir iletişim ağı oluşturacak şekilde dünyanın dört bir yanına ulaşabiliyor. Sinyallerin balondan balona, daha sonra da küresel internet ağına aktarılabilmesiyle erişim bütünlüğü de sağlanmış olacak. Eğer proje başarı ile sonuçlanırsa, evlere yerleştirilecek özel internet antenleri aracılığıyla herkes, bu internet ağına bağlanabilecek.

Ya Eğitim?

İnternet ile beraber bilgi akışının hızı, artık yakalayabileceğimizin çok üstünde. Yıllardır bilgiye istediğimiz zaman, istediğimiz yerde ulaşabiliyoruz. Peki, bu kadar kısa zamanda tüm öğrenme ve öğretme yöntemlerimizi değiştiren internet, gelecekte neler getirebilir?

Öncelikle, bir sınıfta toplanıp, bir öğretmenin anlattıklarını dinlemek yüz yıllardır değişmeden kalan bir sistem. Her ne kadar çocuklar için okul sadece eğitim ve öğretim alanı olmasa da, yepyeni bir sistem kurmak artık daha mümkün gözüküyor. Hala pratik ve teorinin ayrı tutulduğu okullar, göstererek ve yaparak öğrenmenin çok uzağında. Buna karşın, eski çıraklık metotları da hala yapısal kısıtlar engeline takılıyor. Örnekleri yeni yeni meyvelerini veren online çıraklık sistemi, bu konuya ciddi çözümler sunabilir. University of Illinois “dan James Levin”in belirttiği gibi, online eğitim sayesinde öğrenciler, uzmanların uygulamalarını canlı izleyebilecek, ve tüm süreci gözlemleme şansını yakalayabilecekler gibi gözüküyor. Hem bilgiyi uzmanından edinme hem de yerinde öğrenmek bilgileri daha kalıcı hala getirirken, öğrenme süreçleri daha da kısalacak. Bunun bir adım ilerisi ise, simülasyonların da yaygınlaşmasıyla, bilgiyi online olarak uygulamak hiç de uygulanamaz değil.

Marina Gorbis ise, gelecekte sınıfların olmayacağını çünkü sınıfın artık dünya olacağını iddia ediyor. Bu sonuca götüren şey ise, muhtemelen herkesin tecrübe ettiği, toplu öğrenme anlarından biri. Bir konu hakkında tartışırken, biri aradan çıkıp “Wikipedia”dan bakayım” diyor ve hemen ardından okumaya başlıyor. Okuma bitene kadar geçen süre, toplu öğrenme anlarına örneklerden sadece bir tanesi. Bu listeye hararetli konuşmalar, bir türlü yarım bırakılmayan tartışmalar ve hatta Sokrates, Plutarch ve Dewey gibi isimlerin kullandıkları merak uyandıran metotları da koymak mümkün. Gorbis”e göre, toplu öğrenme anları itici gücünü notlandırmadan değil sosyal ödüllendirmeden alan mikro-öğrenme deneyimlerinin bir araya gelmesidir. Çoğu zaman kendiliğinden gelişen bu anları, teknoloji sayesinde hayatla iç içe geçirmek de çok kısa sürede mümkün olacak.

Değişime ihtiyaç duyulan tek nokta öğrenmek ve öğretmek değil elbette. İş bilgi üretmeye geldiğinde, ortaklaşa çalışmaların sonucunda sadece amaca yönelik değil, ihtiyaçların zorunlu kıldığı, üzerine daha önceden hiç düşünülmemiş bilgilerin de üretilmesi olası; hatta çoğu zaman sürecin doğal bir parçası. Peki, bunu daha fazla kişinin katıldığı telekonferanslarla, işbirliği ağlarıyla veya çalışma gruplarıyla yapmak neden mümkün olmasın? İşyeri gibi çalışan laboratuvarlarda, kapasitenin yettiğince bilim adamı çalıştığını varsayalım, buradakiler alanlarında ne kadar uzman olurlarsa olsunlar, daha çok kişinin katılabileceği bir beyin fırtınasından, farklı bakış açılarıyla oluşturulacak yeni atılımlardan daha fazlasını üretemeyecekleri kesin. Zero-G Design Project bunun en iyi örneğidir. Oluşturulan tele-task forces sayesinde öğrenciler, öğretmenler ve aerospace uzmanları aynı ağ üzerinde toplanarak, bir yıl içerisinde projeyi bitirmeyi başarmışlardır.

Son on yılda bazen evde bir şeyler öğrenmek için, bazen de yükseköğretimi devam ettirebilmek için önümüze yepyeni fırsatlar sunuldu. Teknoloji sayesinde “eğitim vermek” devri kapandı ve “eğitim almak” felsefesi yerleşti. Khan Academy ile başlayan online eğitim platformları, son birkaç yılda büyük bir hızla gelişti. MOOCs(Massive Open Online Courses) sistemi önde gelen üniversiteler arasında yayılmaya başladı bile. Listeyi uzatmak mümkün fakat bu listenin başındaki üniversiteler şöyle; MIT, Princeton, Ludwig-Maximilians-Universität München, Michigan, Penn State, University of Melbourne, University of London. “Herkes için evrensel eğitim” arayışına, şu ana kadar verilen en etkin ve reel cevap olan online eğitim, hayatımıza ileriki yıllarda belki de tek seçenek olarak yerleşebilecek potansiyele de sahip bir sistem.

Bilginin ne zaman, nerde, hangi durum karşısında üretileceğini asla kestiremezsiniz. Project Loon ile “dünya küçük bir köy” deyimi yeniden anlam kazanabilir. Dünyanın her yerinden bireylerin bilgi üremine sağladığı katkı, daha çabuk paylaşılabilecek ya da uzmanlıklar daha çabuk öğretilebilir hale gelecektir. Hala okuma yazma oranlarının artmasına çalışırken, kısa bir sürede daha kaliteli eğitimi, daha kolay ulaştırma imkanlarına da sahip olabileceğiz. Ve işte o gün “herkes için evrensel eğitim” mottosu kendine güvenini tekrar kazanacaktır.

Bugün için norm olan okullar, internet erişim ağı genişledikçe çağ dışı kalabilir. Tabii bu başka bir yazının konusu : Okullar Vazgeçilmez Değildir!

KAYNAKLAR