Mor inek mi mor buzağıdan, mor buzağı mı mor inekten?
Mor inek 1 mi mor buzağıdan, mor buzağı mı mor inekten? İnovatif beceriler için üniversite yılları çok geç!
2012 Aralık ayı içerisinde çok okunan ekonomi dergilerinden birinde “düşük teknoloji ile üretilen malların ihraç edilip yüksek teknolojili ürünlerin ithal edilmesi ile ortaya çıkan açık kanayan bir yara gibi” benzetmesi yapılmaktaydı ülkemizin ihracat ve ithalat dolayısıyla cari açık rakamları açıklanırken. Aynı makalede, “pahada ağır malları ithal ettiğimiz ve ucuz malları ihraç ettiğimiz” söylenmekteydi. Günümüzde bir malın pahada ağır olması neye bağlıdır? İçinde yer altından çıkardığınız elmas veya altın yoksa eğer sadece ve sadece o hammaddeyle yapılan üretimlere yönelik ortaya koyduğunuz inovasyonlarla daha değerli ve vazgeçilmez yaparsınız ihraç ettiğiniz ürünleri. Dallarından toplayıp 1 kuruşa gönderdiğimiz fındığı İsviçre’den çikolata içinde 10 kuruşa aldığımızı; tarladan topladığımız gibi 1 kuruşa ihraç ettiğimiz patatesi çeşitli soslar ve baharatlarla hazırlanmış cips olarak jan janlı paketler içinde İtalya’dan 10 kuruşa aldığımızı sık sık dile getiririz. Bu ve benzeri örnekleri çoğaltabiliriz.
Doğadan çıkardığımız haliyle ihraç ettiğimiz hammaddeden zenginleşmek ne kadar mümkün olabilir? Veya “nasıl yapıldığı bilgisi” başka ülkelere ait olan malzemeleri üreten “montaj fabrikaları” ile zenginleşmek ne kadar mümkün olabilir? Türkiye’nin en büyük 500 şirketi arasında şahıslar tarafından temeli atılanlara bakacak olursak kurucularının büyük bir çoğunluğunun yokluktan geldiğini ve önemli bir bölümünün çok düşük eğitim seviyelerine sahip olduklarını görürüz. Toplum olarak eğitim seviyemizin düşük olduğu yıllarda kurulan işletmelerimizin ve fabrikalarımızın sadece “montaj” amaçlı kurulmasını normal karşılayabiliriz. Peki, eğitim seviyesi ortalamasının oldukça yükseldiği son yirmi yılda hammaddeyi işleme yönünde patenti bize ait bilgi ve beceri miktarımız arttı mı? Neden hâlâ patent almış inovasyon sayısında çok gerilerdeyiz?
Bir ülkede bir şeyin nasıl yapılacağına dair bilgi-becerinin (know-how) ve bunlara ait patentlerin çıkış yeri ağırlıklı olarak üniversitelerdir. Üniversitelerin ve araştırma enstitülerinin ortaya koyduğu araştırma bulguları devlet kurumları ve özel şirketler tarafından ürüne veya hizmete dönüştürülerek değer yaratılır. Ancak, üniversiteler tek başlarına bireylere inovasyon yapma ve değer yaratma şansını verecek bilgi ve becerinin kazandırıldığı yerler değildir. Bireyler üniversite yıllarında kazandıkları mesleki bilgi ve becerileri, ilk ve orta öğretimde elde ettikleri yaratıcı ve eleştirel düşünme gibi becerilerle harmanlayabilirlerse yaşama değer katacak inovasyonlara imza atabilirler.
Hem mesleki bilgi-becerilerin hem evrensel okuryazarlık olarak adlandırılan 21. yüzyıl bilgi-becerilerinin dört yıllık üniversite eğitiminde kazandırılması pek mümkün görünmüyor. Sorgulamayı, şüphe duymayı, merak etmeyi, merakını gidermek için araştırmayı, karşılaştığı problemleri adım adım çözmeyi, farklı disiplinler arası ilişkileri görebilmeyi ilk ve orta öğretim hayatında kazanan bireyin üniversitede eğitimini aldığı alanda karşılaştığı problemlere yönelik inovasyonlar geliştirmesi veya adım adım uzmanlaştığı alandaki bilgi ve beceriyi ilişkili başka alanlardaki problemleri çözmek için kullanması mümkün olacaktır.
İlköğretim okullarının SBS’ye, orta öğretim kurumlarının LYS’ye ve üniversitelerinin KPSS’ye hazırlık kursu haline geldiği bir eğitim sisteminde yetişen nesillerden, doğal kaynaklardan elde edilen hammaddeleri işleyerek daha değerli ve vazgeçilmez kılacak mamüller haline getirmelerini beklemek ne kadar gerçekçi? Yapılan 10 yıllık – 20 yıllık ekonomik projeksiyon ve planlamalarda sürekli sözü edilen “bilgiye dayalı üretimi” destekleyecek insan kaynakları uygun bilgi-becerilerle donatılmadan; bilgi üretmenin toplum ve birey için bir yaşam tarzı haline gelmesi sağlanmadan ülkedeki refah seviyesinde anlamlı değişimler sağlayacak ürünler, hizmetler veya markalar ortaya çıkarmamız biraz zor görünüyor.
Bir sonraki yazımızda daha ayrıntılı tartışacağımız “girişimcilik” eğitimlerinin erken yaşlarda verilmeye başlanması yukarıda sözünü ettiğimiz problemin çözüm noktalarından birisi olabilir. Girişimcilik, iş idaresi veya ekonomi alanları ile karıştırılmamalıdır. Girişimcilik, özünde bireyin fikirlerini hayata geçirme becerisidir ve yaratıcılık, inovasyon ve risk almanın yanı sıra, amaçlara ulaşmak için gerekli projeleri planlama ve yönetmeyi de kapsar. Eğitimini tamamladıktan sonra iş için devletin kapısına dayanmak yerine, hayallerini somutlaştırarak hayata geçirebilen yeni nesillerin, ülkemiz için her alanda beklediğimiz sıçramaları yaptıracağına inanıyorum.
Dipnotlar:
- “Mor inek”, Seth Godin tarafından iş dünyasında “farklı olmak, farklılık yaratmak” anlamında kullanılmıştır. ↩