Emile'i Hatırlamak

Émile’i Hatırlamak

Fransız Devrimi’nin neredeyse tüm düşünsel boyutunu omuzlarında taşıyan Jean-Jacques Rousseau, “Émile, ou De l’éducation” eseriyle birlikte, devrimden sonra yeni ulusal eğitim sisteminin ilham kaynağı oldu. Du Contrat Social ou Principes du Droit Politique (Toplum sözleşmesi ya da Siyaset Hukuku İlkeleri)’de ifade ettiği ideal toplum düzenini sağlayacak ideallerin yanı sıra, doğal insanı da modelleyen Rousseau, bunların gerçekleştirilmesinin temelinde yatan eğitim sistemini derinlemesine düşünmüştür. Bu incelemenin sonunda anlaşılacağı üzere, düşüncesinin hassasiyeti, ürettiği çocuğa yaklaşım metodunun iki yüz yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen hala efektif bir şekilde referans verilebilmesiyle kendini göstermektedir.

Rousseau dönemin kalıplaşmış insan özüne çarpıcı bir eleştiri getirmiş, kişinin doğal halinde iyi olduğunu fakat toplumsal alanda yozlaşmaya maruz kaldığı varsayımını ortaya atarak, bu yozlaşmanın eğitim ile ortadan kaldırılabileceğini savunmuştur. İnsanın nasıl bir eğitimden geçmesi gerektiği, bu eğitimi hangi yollarla alacağı, toplumun yozlaşmasını engellemek için ‘iyiliğe’ nasıl yönlendirilmesi gerektiği gibi temel sorular üzerine odaklanmıştır. Çünkü Rousseau’ya göre toplumu ayakta tutacak olan adalet anlayışının çıkışı, bireylerin kendi yetenekleri ve eğilimleri doğrultusunda eğitilmesi ve yönlendirilmesiyle, bu yeteneklerini bilfiil icra edilmesi, kendi kendini gerçekleştirebilmeleriyle doğru orantılıydı.

Rousseau’nun kitabı aslında Émile, Sophie ve Jean Jacques üçgeninde geçen, felsefi bir roman olmasına rağmen o gün için ideal, bugün için ise doğal olarak olması gereken ve dolayısıyla var olan pedagojik bir yaklaşım çizmektedir. İnsanın her faz için gelişimine uygun eğitim metotlarının kullanılması gerektiğini sık sık vurgulamıştır çünkü öğrenilmesi gerek her şey vaktinden önce gelirse kişiyi doğasından saptıracaktır. Émile’in duygu dünyası, normal bir çocuğunkinden çok daha yoğundur, aklın gelişmesiyle birlikte çevresini sorgulaması farklı bir boyut almış, bu nedenle iyi kötü arasındaki tercihlerin altında yatan duygusal karmaşa daha da dikkat çekmiştir. Beş bölümden oluşan kitabın ilk üç bölümünde, Émile’in çocukluk dönemi, dördüncüsünde erişkinlik dönemi ve beşinci bölümde ise Sophy’nin eğitimiyle birlikte Émile’in özel ve toplumsal alandaki konumuna değinilmiştir.

“Tanrı her şeyi iyi yarattı, ne zamanki insan bu işe karıştı, her şey kötüye döndü” diyerek başlar ilk kitabına. İnsanın elinden çıkan, dolayısıyla yozlaşmış topluma doğan her çocuk eğitilmediği takdirde Rousseau’nun tabiriyle “canavarlaşacaktır”. Zayıflığı ve yön bulamazlığı nedeniyle desteğe ve eğitime ihtiyacı vardır. Bu eğitimi sağlayacak ana kaynak ise çevre ve ailedir özellikle de anne. İnsan aklını, boş levha (tabular rasa) metaforu ile tanımlarken, eğitime elverişli olduğunu ve hatta eğitilmeye mecbur olduğunu savunur. İlk iki kitap, doğumdan on iki yaş aralığında odaklanır. Çocuk doğumundan itibaren büyüme ve olgunlaşma yoluna girer. Deneyimleri, çocuğun en büyük hazinesidir. Deneyimleri sonucu ortaya çıkan duygularının farkına varmasını sağlamak, ‘insan’ olmasını sağlamak demektir. Bu nedenle korumacı aileleri eleştirirken, sorumluluk bilinciyle harekete eden, destekleyen aileleri ve ilk öğretmen olarak da annelerin çok daha fazla sorumluluğu olduğunun vurgular. Deneyimleri sayesinde, ilk kez karşılaştığı duyguları örtbas eden değil, ancak bunları kucaklamasına yardım eden ebeveynler çocuğun sosyalleşmesine destek olabilir. Bu anlamda, Rousseau’nun bu dönem için kurguladığı aile, bilgi ediniminin kaynağı olan duyguların ortaya çıkmasını sağlayacak fiziksel ve manevi ortamı sağlamakla yükümlüdür. Rousseau, çocuğun iletişim kurabilmesi adına önce işaret dili ve sonradan konuşma becerilerinin geliştirilmesini sağlamayı amaçlar. El ve beyin koordinasyonun sağlanması adına beceri ve yeteneklerinin geliştirilmesine büyük önem atfetmiştir. Çocuğun merakını ve keşfetme güdülerini ortaya çıkarmak ve tüm bunları yaparken doğadan kopmasını engellemek, ileride ihtiyacı olan erdemlerin başında yer alacaktır. Rousseau kendi öğretmeni tarafından himaye altına alındığı gibi, Émile’i de kendi himayesi altına alır. Henüz gerekli olmayan konuların bahsinden dahi kaçınır. Böylece çocuğun bilgisinin olmadığı konularda, bulunduğu dönem itibariyle, baş edemeyeceği istemler üretmesini engellemiş olur. Bu yüzdendir ki Émile din, otorite, ahlak ve sanat gibi hem soyut hem de iktidar üreten kavramlardan uzak tutulur. Hiçbir şeyi ezberlemeyen Émile’e onun hoşuna gidecek, ihtiyaçlarını karşılaması için gerekli pragmatik bir eğitim verilir.

Üçüncü kitap Émile’in 12-15 yaş dönemini anlatmaktadır; bu dönem çocuğun gücü ihtiyaçlarından daha hızlı artmaktadır. Fizik ve coğrafya gibi çevresini, doğayı ve dünyayı anlamaya yönelik bilim dersleri verilmektedir. Çocuk, gözlem yapma yeteneğinin geliştirilmesi adına, doğada özgür bırakılmalıdır. İlk iki döneminde edindiği fiziksel beceri ve yeteneklerine göre mesleki beceri olarak marangozluk eğitimi de verilmiştir. Bunun altında yatan amaç is,e meslek edindirme değil yaşamı öğrenme, yaşamın bir zanaat olarak idrakidir. Bu döneme kadar öğrendiği her bilgi, okuduğu tek kitap olan Daniel De Foe’nun Robinson Crusoe’sundaki gibi doğaya egemen olma ve doğa karşısında durabilme yetilerinin edinimi içindir. Çünkü Rousseau, çocukluktan erkekliğe geçiş dönemi için, kendi kendine yeten, tek başınalığı sindirmiş, Robinson ve Cuma arasındaki farkı, ‘olan ve olunmaması gereken üzerinden’ yapmaya muktedir bir imgelem yaratmıştır. Fakat bu imgelem içerisinde gelecek odaklı bir yaşam anlayışı yoktur, aksine mevcut çevreden anın getirdiği duygu ve edinimlere çocuğun kendini açması, hatta teslim etmesi gerekmektedir.

Dördüncü dönem, en kısa fakat aynı zamanda dönüşümün en hızlı yaşandığı fazdır. Bu dönem otorite ve buluğ çağının getirdiği duygular arasındaki çatışma ekseninde geçer çünkü akıl artık denklemin içinde yerini kazanmıştır. Émile’in eğitimi, diğer üç döneme göre farklı bir boyut kazanır çünkü bu dönemde ergenleşmeye, fiziki ve mental yapısıyla farklılaşmaya başlar. Daha önce geliştirdiği farkındalık, bu dönemden itibaren hem insani hem de soyut şeyleri de kapsamaya başlar. Bunların içini doldurmaya, anlamlandırmaya ve bu yeni dünya içerisinde kendine yer bulmaya çalışır. Etrafındaki insanların da kendisi gibi olduğunu, kendine benzer duygular taşıdıklarının farkına varır. İstemleri ve ihtiyaçları artık sadece özgürlüğünü ve varlığını korumakla sınırlı değil, çevresindekilerin yarattığı otoriter tavırlarla baş etmek onları alaşağı etmek üzerine kurgulanmaya başlar. Fakat Rousseau için öğretmenin otoritesinin korunması elzemdir, otorite ile ilişkisini ilk kez öğretmeni ile arasındaki ilişkiden yola çıkarak tanımlar. Çocuk için öğretmen her anlamda yol gösterici ve eğitici rolündedir, dolayısıyla bu otoriteye saygı göstermek yükümlülüğündedir. Her ne kadar gözlemle anlama ve öğrenme yolu savunulsa da, bu saygı öğretmenin benimsediği ve olumladığı yaşam tarzının sorgulanmadan, kabulünü içerir.

Bu dönemde tanrı inancını Émile anlatan Rousseau, dönemin dogmatik kilise inancı yerine, yine gözlem yoluyla keşfedilen, ayrıştırıcıdan çok birleştirici, hatta bir nokta da evrensel diyebileceğimiz yeni bir Tanrı ve din anlayışını Émile aktarmıştır. Tanrı, Émile için ezberletilmiş bir soyut bir kavram olmaktan ziyade, skeptik olarak yaklaşıp, sorgulanan, kendi keşfi sonucunda anlam yüklenmiş bir kavramdır. Bu anlayış, dönemin önde gelen filozofları Voltaire ve Diderot gibi isimlerin de dikkatini çekmiş ve aydınlara, yönetime referans olan kilise dogmalarını eleştirmeleri adına, yeni bir kulvar açılması sağlanmıştır. Dini eğitiminin yanı sıra, Rousseau’nun her fırsatta önemini belirttiği Antik Yunan’ın temel bilgilerinin edinimi ve çocuğun ahlaki gelişiminin de temel odak noktası olduğu bir eğitim döneminden geçecektir.

Dördüncü bölümün sonlarında ortaya çıkan Sophie, Émile ile aynı tarz eğitimi almış, toplumsal cinsiyet kalıplarına rağmen, Rousseau’nun savunduğu eğitime tabii tutularak büyütülmüş ve Émile için ideal eş niteliklerine sahiptir. Bu ideallik Émile’in güçlü ve aktif, Sophie’nin zayıf, pasif mizacından gelmektedir. Bu anlamda dönemin “kadın” tasvirinden pek de uzaklaşamamıştır. Sophie eğitimi sırasında kadınlığı, zarafeti ve hatta sanata yönlendirilerek ideal anlamda estetik ve güzellik kavramlarıyla yetiştirilmiştir. İkisi de hayata atılmak üzere olan, arkadaşlık, aşk ve cinsellik kavramlarının sırayla yerine oturtulmasının ardından hayata atılmaya neredeyse hazır iki burjuvadır artık.

Beşinci bölümde Rousseau, Émile ve Sophie’yi aile olabilmek için gerekli yetkinliklere sahip olup olmadıkları konusunda sınar. Böylece toplumsal alanda durmaya, sonunda da evlenmeye “hak kazanırlar”. Öncesinde Avrupa gezisine çıkan Émile, artık dünyayı da daha iyi tanımaktadır, eşini ve ailesini toplum içerisinde yönlendirmeye hazırdır. Evlenmelerini takiben artık Rousseau, Émile ve Sophie’nin eğitime ihtiyacı olmadığını, kendi ayakları üzerinde durup, olgunlaşmaya devam edeceklerinin altını çizer. Dönemin eğitimli, tipik bir burjuva ailesi olarak, aldıkları ‘ideal’ eğitim sayesinde yozlaşmadan toplumsal alanda hayatlarını idame ettirebilecek, ‘doğal insandan’ uzaklaşmadan yaşamlarını sürdürebileceklerdir.

“Vivit, et est vitæ nescius ipse suæ”

(Yaşıyor ama bilmiyor yaşadığını…)

Rousseau, Émile ou De l’edication çalışmasının pedagojik değil felsefi bir çalışma olduğunu vurguladı çünkü insanın doğasındaki iyilikti asıl meselesi. O, doğal yaşama bağlı kalarak, toplum içinde nasıl sosyalleşilebileceğini temel aldı. Her ne kadar dönemin bazı toplumsal duvarlarına takılsa da, çocuklara ve çocukların eğitimine yaklaşım konusunda o dönemde çığır açtı ve geçerliliklerini bugünde ispat ettirdi. Ta o dönemden bu zamanın algısını görebilmiş bir Rousseau varken karşımızda, hala miladı çoktan dolmuş bir eğitim sistemimiz varsa, bunun tek açıklaması ‘cehaletin cesareti’ olsa gerek. Elbette bu roman ütopik bir eğitim sistemini tartışıyor ama hali hazırda bundan etkilenerek başarısının meyvelerini vermiş bir Fransız ekolü varsa, neden hayatın pratikleri üzerine eğitim vermeyelim. Neden öğretirken pratiğe değinmeyip, bilgileri ezberletiyoruz. Sırf bu yüzden öğretemiyor, günün birinde gerçekten o bilgilere ihtiyaçları olduğunda, yanlarından geçip gitmelerine izin veriyoruz. Evet, öğretiyoruz ama ne öğretiyoruz bilmiyoruz.

Ve evet, yaşıyoruz ama neden yaşadığımızı bilmiyoruz…

Kaynakça

Boyd, W. (1956) Émile for Today. The Émile of Jean Jaques Rousseau selected, translated and interpreted by William Boyd, London:

Michele Erina Doyle and Mark K. Smith (2007) “Jean-Jacques Rousseau on education”, the encyclopaedia of informal education, http://www.infed.org/thinkers/et-rous.htm. Last update: January 07, 2013

Çuhadar,Andaç “Rousseau’da Çocuk Eğitim” http://www.alternatifegitimdernegi.org.tr/content/view/138/104/