Bitki Hücreleri Köşeli Değil miydi?

Lise dokuzuncu sınıftaydım. Biyoloji dersinde ilk kez mikroskop kullanacak olmanın heyecanını yaşıyordum. Okulun öğrenci kontenjanına kıyasla küçük sayılabilecek bir biyoloji laboratuvarımız vardı. İlk dersimize “Hücre ve Organizma” ünitesiyle başlamıştık. İlk kazanım olarak bitki ve hayvan hücresi arasındaki farkları öğrenmeliydik. Bitki hücresini mikroskop merceğinin ardından gözlemleyecektim. Bir bitki hücresinin yapısını anlamak için materyalimiz tabiki (!) soğan zarıydı. İlkokul yıllarımda öğrendiğim gibi “Bitki hücreleri köşeliydi.” Bu mutlak gerçeği (!) gözlerimle görmüştüm. Aradan 3 yıl geçmişti ve artık üniversite öğrencisiydim. “Bitki Morfolojisi ve Anatomisi” dersi alıyordum. Bu kez, mikroskopta farklı bitkilerin hücrelerini inceliyorduk. Domates hücrelerini incelerken bir an yanlış bir numune incelediğimi düşündüm çünkü gördüğüm hücreler köşeli değil yuvarlaktı…

Fen okuryazarlığı, Fen Bilimleri kavram ve terimlerini öğrenmenin ötesine geçeli epeyce zaman oldu. Son yıllarda, Fen öğretiminde disiplinlerarası sorgulamaya dayalı öğrenme yaklaşımı üzerinde durulmakta. Üstelik bu yaklaşım, sınıf içi öğretim etkinlikleriyle sınırlı kalmayıp hizmet öncesi ve hizmet içi öğretmen eğitimlerini, öğretim materyallerini ve ders planlarını da kapsıyor.

Fen eğitimi, bilimsel kavramları ve terimleri bilen öğrenci profilinden ziyade, bilimsel kavram ve terimleri dünyanın nasıl işlediğini anlamak üzere birer araç olarak kullanan ve bu kaynağı geliştirebilen öğrenci profilini hedefliyor. Söz konusu hedefe ulaşmak içinse şu soruları soruyor: Öğrencilere bilimsel sorgulama becerisi nasıl kazandırılır? Öğrenciler bilimsel etkinliklere anlamlı bir şekilde nasıl dahil olabilirler? Sınıftaki bilimle gerçek hayattaki bilim arasında nasıl organik bir bağ kurulur? Öğrencilere bir bilim insanının bakış açısı nasıl kazandırılır? Bu sorulara henüz net ve üzerinde karar kılınmış yanıtlar bulunamasa da Fen eğitimine bakış açısı giderek derinleşmektedir.

Fen Bilimleri 6. Sınıf Ders Kitabında Yer Alan Soğan Hücresi GörseliDünya, Fen eğitiminde sorgulamaya dayalı öğrenme yaklaşımı üzerine yoğunlaşmışken benim öğrenci olarak deneyimlediğim ve yazıya başlarken aktardığım küçük ancak anlamlı anektod, ülkemizdeki Fen eğitimine miyobik bakışı özetliyor aslında. Bugün okullarımızda okutulan herhangi bir ders kitabına göz attığınızda “Bütün bitki hücreleri köşelidir.” ifadesini ve bu ifadeyi destekleyen görselleri görmeniz kaçınılmazdır. Ve yine Ortaöğretim Biyoloji 9. Sınıf Ders Kitabında Bitki ve Hayvan Hücresini Temsil Eden Bir Ördekbugün, herhangi bir K-12 düzeyindeki öğrenciye bitki hücresinin şeklinin neye benzediğini sorduğunuzda alacağınız yanıt, ders kitabındaki ifadeyle birebirdir. Bu durum özelinde herhangi bir suçlu ya da sorumlu aramak yararsız olacaktır. Pek çoğumuz eğitim sisteminde üzerinde düşünülmesi gereken sorunlar olduğunu deneyimliyor ya da gözlemliyor. Eğitimci olarak biraz özverili ve yenilikçi düşünerek harekete geçmek çocuklarımız adına fark yaratma sürecinde temel adım olabilir. Bu noktada yükselen “Eğitim sisteminin öğretme ve öğrenme sürecine ilişkin sorunlarının temel nedeni öğretim programlarının içeriği midir, yoksa öğretmen kalitesi midir?” sorusu, üzerinde düşünmeye değerdir.

Eğitim politikalarımızın yakın geçmişini gözden geçirdiğimizde üzerinde ısrarla durulan ve değişikliklere gidilen konuların başında “öğretim programlarının güncellenmesi” gelmektedir. Bu konuyu, ölçme ve değerlendirme sistemindeki değişiklikler ve ders kitapları takip etmekte. Bunun bir nedeni ve belki de en önemlisi, öğretmen kalitesini geliştirme süreci uzun vadeli, maliyetli ve politik açıdan onarılması güç görülürken öğretim programlarını değiştirmenin nispeten daha hızlı, ucuz ve etkili bir çözüm yolu olarak algılanmasıdır. Peki, akıllıca planlanmış bir öğretim programı yeterlilikleri zayıf olan bir öğretmene yardımcı olabilir mi? Bu konu derinlemesine ele alınmaya değer ancak bu yazı özelinde vurgulanmak istenen nokta, öğrenme ve öğretme etkinliklerinde sorunun büyük bir kısmının öğretmen yeterliliklerini yansıtan “uygulamalar”dan kaynaklı olduğudur.

Thomas Friedman, “Dünya Düzdür (The World is Flat)” isimli kitabında eğitim reformu için çok net ancak uygulamada yer bulması zaman ve özveri isteyen şu derin öneriye yer veriyor: Günümüzün hızla değişen bilgi ekonomisinde öğrenciler için en önemli eğitim ve öğretim kazanımı “öğrenmeyi öğrenmek” olmalıdır. Peki, nasıl öğrendiğinin ve ne öğrendiğinin bilincinde olan bireyler yetiştirmek için hangi yeterliliklere sahip eğitim liderlerine ihtiyacımız var? “Eğitim lideri” diyorum çünkü eğitim, özveri ve sabır isteyen, akıllıca planlanmış, keşfetmeye teşvik eden ve mutlak doğrulardan ziyade olasılıkları hesaba katabilen bir kültürleme sürecidir. Bu süreçten beklenen verimi alabilmek içinse hem öğretici hem de öğrenen aktif olmalıdır. Özellikle bilimsel düşünme becerileri kazandırma sürecinde öğretici, öğrenmenin gerçekleşmesi için gerekli koşulları sağlayabiliyor olmalıdır. Tıpkı, fosil araştırma projesinde paleontologlarla çalışan ve beşinci sınıf öğrencilerini “Sanal Saha Çalışması Deneyimi (Virtual Fieldwork Experience)” yoluyla otantik öğrenme sürecine dahil eden öğretmenler gibi. Benzer şekilde, ortaokul öğrencilerinin tespit ettiği yerel bir çevre probleminin geniş çapta bir projeye dönüşmesi için öğrencilerini cesaretlendiren, okyanus bilimcilerle iş birliği yaparak veri toplayan ve ders etkinliklerini bilimsel bir platforma taşıyan çevre gönüllüsü öğretmenler gibi.

Eğitim yoluyla öğrencilerimize bilimsel bir bakış açısı kazandırmak için temelde ihtiyacımız olan beceri: Öğrenme sürecini anlamlı ve gerçekçi yapmak amacıyla sorgulamak… Bir bilim insanı tavrıyla sorgulamak… Olasılıkları göz önünde bulundurarak sorgulamak…

Ve öğretme süreci üzerinde tekrar tekrar düşünmek…Öğrencilerimize hayat için mi yoksa okul için mi Fen Bilimleri öğretiyoruz? Her zaman ve her koşulda, Fen eğitiminin bilimsel gerçekliğe ve olasılıklara dair okulda öğrenilemeyen bir boyutu olacak mı?